Hınçla tuşlara basarken kelimelerin doğruluğunu veya yanlışlığını umursamıyordum. Sadece bir an önce aptal kelimelerimin zihnimdeki savaştan kurtulmasını istiyordum. Durmaksızın yazdım, şarjım bitene kadar, tekrardan ve tekrardan bitene kadar. Sayfalar dolusu.
Ne yazdığımı bilmeden... Sadece hissederek yazdım.
Ve ansızın durdum, gözlerimi kapatıp odama çöken sessizliği dinledim. Soğuk ürkütücü bir sessizlikti. Bomboştu, yapayalnızdım. Gözlerimi açıp bilgisayarımın ekranındaki yazıyla buluştum, neredeyse tüm kelimelerin altında yanlış yazdığımı gösteren kırmızı çizgiler vardı. Hayatım yanlışlar üzerine kuruluyken bunları umursayacak ve düzeltmek için uğraşacak halim yoktu. Ki istesem bile otuz bin kelimeyi düzeltmek için baya bir zamana ihtiyacım olacaktı ve benim zamanım yoktu.
Bir işim de yoktu...
Kollarımı bağlayarak sandalyede döndüm ve yatağımla bakışmaya başladım. Çağrı her yerdeydi,çalışma masam da, yatağımda penceremin altında, salıncağım da, yemek masasında, zihnimde, kalbimde...
Anlattığı şeyleri hatırladıkça saç tellerime kadar ürperiyordum. Çocuklar masum olmaz mıydı? Biz büyüdükçe kirlenmiyor muyduk? Neden herkesin bildiği bu gerçek onun için geçerli değildi? Zihnim bana oyunlar oynuyor anlattıklarına şekil verip zihnimde oynatıyordu. Aşkla baktığım adamdan korkuyordum... Zihnimdeki çocuk halinden, katil halinden, hain halinden kısacası ondan.
Güçlükle yutkunup derin bir nefes aldım, onu odama gizlice aldığım gün bana zarar verme ihtimalini düşünmüyordum bile ama şuan onunla geçirdiğim her bir dakika için kendime kızıyordum. Onu daha önce dinlemeliydim, ben hayatımı karartan şeyleri anlattıktan sonra sıra ona geçmeliydi. Ve bu ilişki başlamadan bitmeliydi, onunla öpüşmeden, kokusunu içime çekip yüz hatlarını ezberlemeden. Onun kalbinin üzerinde uyumadan önce bitmeliydi...
Derin bir nefes alıp her şeyin benim suçum olduğunu ve artık her şey için geç olduğunu kendime hatırlattım. Kulaklarımda sürekli Çağrı'nın acı çeken sesi ve gözlerimin önünde ıslak gözleri varken nasıl hayatıma devam edeceğini bilmiyordum. Sanki bataklığa saplanmıştım ne dibe çekiliyor nede kurtulabiliyordum. Saplandığım yerde hayatım bitmişti adeta...
O beni mahvederken gözlerimi kapatıp teslim olacaktım...
Onunla yürürken yaptığımız konuşmanın ardından böyle düşünmüştüm, peki ya düşünceme sadık kalıyor muydum? O beni mahvetmişti ve ben tek kelime etmeden evime gelip odama hapsetmiştim kendimi. Sessizliği dinliyor ve gözlerimi kapatıp ona dair ne varsa düşünüyordum ama onun yanında değildim... Yanında bir daha olabileceğimi de sanmıyordum zaten. Yeniden yatağa bakıp onunla seviştiğim geceyi hatırladım milyonuncu kez ve bu sefer gücüm tükenmişti. Sandalyeden adeta şimşek gibi kalkıp yatağı dağıtmaya başladım, her şeyi yere atıp ağlayarak yere oturdum ve parmaklarımı saçlarımın arasına daldırıp çekmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİSSET
RomanceTAMAMLANDI☂ Siyah Kar'dan tanıdığımız Arsu'nun hikayesi. "Güzel bir yüzün ve kötü bir kalbin var. İntihar için güzel bir yol gibi görünüyorsun..." 15.06.2020 Başlama tarihi📍 🔞 Psikolojik bölümler içermektedir NOT: BU HİKAYE ASLA KİTAP SAYFALARINA...