16.BÖLÜM

318 23 2
                                    

Selenden devam

Durmaksızın ilerliyorduk sabah güneşin ışıkları beni sersemletirken zamanın ne kadar hızlı geçtiğini fark ettim. Az kaldı diye kendimi teselli ederken, minunun zihnine girerek ne kadar kaldığını sorduğumda "sadece karşı dağı geçiçez ondan sonra ordayız" dediğinde "çok şükür" demiştim . Minunun zihninden çıkıp yola odaklanırken, bu ara zihin işine iyi alıştığımı fark ettim. Vay be kendimi gerçekten geliştiriyordum. Minu birden durunca bende durmak zorunda kalmıştım. Bunu fark eden mertle nisan da durunca, mert "ne oldu" diye sorarken, minu "bu otları almam lazım, nadir bulunan bir cins" demiş ve atından atlayarak, bir çiçeğe doğru eğilip koparmıştı. Bu bitki "okaliptüs değil mi" dediğimde. Minu gülümsemiş ve evet demişti, "genelde Avustralya da yaygındır burada nadir bulunur, bu yüzden toplamalıyım, beş dakikaya biter işim" dediğinde gülümseyerek yanına gidip, attan inerek ona yardım etmeye başladım. O kadar güzel kokuyordu ki topladığım çiçeklerden birkaçını saçlarımın arasına koyduğumda kokusu daha çok gelmeye başlamıştı. Minu bana dönerek "tamam yola devam edebiliriz" dediğinde. Ata binip minuya döndüğümde, minunun dış görünüşü dikkatimi çekti. Sarı saçları omuzlarına kadar geliyordu, bana dönünce yeşil gözleri güneş ışığı altında parlıyordu,  benim gözlerim yeşilin koyu tonuyken minunun ki açık tonuydu, pembe dudaklarıyla gerçekten çok güzeldi. Tabi biraz da sivri kulaklarını unutmamak lazımdı. Ona gülümseyerek "afetsin kızım" dediğimde, minu bunu beklemediğinden utanıp yanakları pembeleşmeye başlamıştı. Daha çok gülerek minuya baktım. Nisanda minuya bakıp "benim tam tersim" dediğinde gülerek ona baktım. "Haklısın kırmızı saçlarınla onun tam zıddısın" demiştim. Nisan beline kadar gelen saçlarını toplamasına rağmen hala çok uzun duruyordu. Saçlarını savurup "biliyorum bu yüzden daha çok dikkat çekiyorum" dediğinde, mert nisana bakıp "bence bu kadar dikkat çekmemelisin" diyerek devam etti "arkandan sana bakan adamlarla uğraşamam" dediğinde nisan sırıtarak "üzgünüm ama bu güzel kızla sevgiliysen çok uğraşacaksın" demişti. Merte baktığımda açık kestane saçlarını ona yakışan şekilde kesmişti ama şuan çokta şekilli durmuyordu, aksine dağınıktı. Keskin çenesi ile yeni çıkan sakalları onu daha erkeksi hala sokarken ela gözleriyle on numara bir erkekti. Nisana bakarak "üzgünüm nisan ama mertin arkasını daha çok kollaman gerekecek, bu yakışıklılığıyla kızları kendisine hayran bırakacağını seziyorum" dediğimde. Nisan sinirden kızarırken "o kızlar beni bir görsün bak bakalım merte bir daha baka biliyor mu?" dediğinde. Göz rengi kızıla kayarken mert atını nisanın yanına getirmiş ve yanağından makas alarak "merak etme sevgilim benim gözüm senden başkasını görmez sakinleşebilirsin" demişti. Nisanın göz rengi kendi rengine dönerken, gülümseyip "biliyorum" diyerek hafif kırmızı dudaklarını kıvırıp yanaklarını şişirmiş ve "yine de seni kıskanıyorum işte" demişti. Gülümseyerek onlara baktım. Bu haksızlık derken, hepsi bana dönünce "sizin saç renginiz kendini belli ederken ben sıradan bir kız gibi duruyorum" demiştim. Nisan kıkırdarken ona dil çıkarmıştım. Minu bana bakarak "asıl dikkat çekici olan sensin" derken, ona hadi canım der gibi baktığımda, mert konuşmaya katılıp "simsiyah saçların kesinlikle dikkat çekici" demişti. Nisan ona vururken mert gülümsüyordu. Nisan bana dönerek "mert diyor ki kısacası, benden güzel değilsin amaaaa yine de dikkat çekici siyah küt omuzlarına gelen saçların var bir de yeşil gözlerini de sayarsak," minu araya girip "saçlarının uçlarının da beyaz olduğunu katarsak, affetsin mübarek" demişti. Hepsine gülümserken "teşekkür ederim kendimi şuan kendimi güzel hissediyorum" demiştim. Nisan burun kıvırırken, "zaten güzelsin" demişti. Mert daha çok gülerken, nisan ona bakıp "ama ben daha güzelim dimi mert" dediğinde, mert nisanı sinirlendirmek amacıyla bana bakarak "kusura bakma selen, nisan daha güzel" dediğinde. Nisan ona omuz atarken "ne demek kusura bakma, ben daha güzelim işte" derken, hepimiz gülüyorduk. Mert nisanın  yanağından tekrar makas almış ve "biliyorum sevgilim, bu yüzden seni kıskanıyorum ya işte" dediğinde, nisan ona burun kıvırsada konuyu kapatmış ve "yola artık devam mı etsek" demişti. Hepimiz onaylarken hala gülümsüyorduk. Bu arkadaşlarımı gerçekten kaybetmemeliydim. Ara ara verdiğimiz molalarla beraber gece yarısına yaklaşırken, minu durmuş ve bana bakarak "geldik" demişti. Ama nasıl olur, dağın başında ağaçların arasındaydık. Ne bir kapı nede yaşam belirtisi vardı. Atlardan indiğimizde karşımızda beş tane pelerinli insan belirirken, baştaki adam minuya bakıp "neden geldiniz" dediğinde, minu öne çıkıp "özgür hissedebilmek için" demişti. Adam pelerinin kapşonunu indirmiş ve benim önüme gelerek, "sen neden gelmek istiyorsun" diye sorduğunda, adamın gözlerine bakarak, gözlerimin gerçek rengine dönsün diye kapatıp açtığımda. "Saklanmak istemiyorum" demiştim. Adam gözlerimin rengini görünce gülümsemiş ve "sizden kötü niyet sezmiyorum, bu yüzden girebilirsiniz" demişti. Arkasındaki adamlar kenara çekilince, adam bir kaç  şey söylemiş ve bir anda kapı açılmıştı. Mert gülerek "demek burasıymış" diyerek, nisanın elinden tutup içeri yönlendirmeye başladı. Minu da onların arkasından ilerlerken, adama dönüp "beni görünce şaşırmadınız?" Sorgulayıcı bir şekilde konuşmamla, adam gülümseyerek bana dönüp

"Neden şaşırayım ki biz druidler herşeye hazırlıklıyızdır" demişti. "Senin geleceğini orman zaten bize söyledi" dediğinde ona mutlulukla tebessüm edip, "bir druidle karşılaşmak çok güzel ben Selen" demiştim. Adam tebessüm edip "Arthur" dediğinde "bana da vadinin kapısını açtığın için teşekkürler Arthur" demiştim. Arthur gülümseyerek "teşekkür etmene gerek yok, elflerin kraliçesi. Buraya gelmeniz bizim için büyük bir olay, Asıl biz size teşekkür ederiz" dediğinde ona saygıyla reverans yapmış ve arkamı dönerek bize açılan kapıdan içeri girmiştim.

Burasıda neresiydi böyle hiç beklediğim gibi değild,i burası büsbüyüktü. Etrafta uzun  binalar daire şekli oluştururken,  sokak lambaları heryeri aydınlatıyordu. İnsanlar gece yarısı olmasına rağmen hala sohbet ederken, kolumdan birini çekmesiyle oraya döndüğümde. Minu bana bakıp "seni buradaki elflerle tanıştırmak istiyorum, kraliçe Hannah öldükten sonra bazı elfler buraya taşındı" demiş ve bir grup elfin önüne beni getirip elflerde bir şeyler dedikten sonra elfler ayağa kalkıp, bana reverans yapmaya başlamışlardı. Onları durdurup "tanıştığımıza çok memnun oldum" dediğimde, elfler mutlulukla gülümseyerek, "asıl biz çok mutlu olduk, çok şükür ki artık bir kraliçemiz var" dediklerinde, onlara tebessümle bakıp mert ve nisanı aramaya başladım. Bir cafenin içine girdiklerini gördüğümde minuya dönmüş ve "artık benim gitmem lazım" dediğimde "elfler daha yeni tanıştık kraliçem gitmeyin" derken, onlara dönüp "merak etmeyin buradayım, sadece kalacak yer bulmamız lazım bu yüzden gidiyorum" diyerek arkamı döndüm. Elfler bana gülümserken, minu da onlardan ayrılıp benimle cafeye girdi. Mertle nisanı görmemle onların yanına giderken, bir anda önüme bir adamın çıkmasıyla, ona bakarak müsade istemiş ve yanından geçecekken, adam tekrar önümü kesmişti. Sakince nefes alıp adama bakarken, birden adam bana "sen tramhaft soyundan gelen birisisin, dediğinde, ellerim şokla titrerken sadece ona bakıyordum. Ne diye bilirdim ki! Minu yanıma gelip önüme siper olucakken, konuştu. "Ne oldu, ne diye şov yapıyorsun"  dediğinde adam minuya bakarak "seni bu konu ilgilendirmiyor, ben kraliçeyle konuşuyorum" dediğinde etraftaki insanlar bizi dinliyor ve bana çok dik bakmaya başladıklarında. Tedirgin olmaya başlamıştım. Mert adamın arkasından gelip yanımda yerini alırken, nisan önümde çapraz bir şekilde durduğunda, nisan adama bakıp "bizi de ilgilendiriyor" demişti. Adam ise kahkaha atmaya başlamıştı. Daha yeni gelmiştik ve bu olanlar... Hemen fark mı ediliyordum yoksa? Sakin olmalıydım değil mi? Karşımda ki adamın ne gücü olduğunu bile bilmiyordum neticesinde..

SAKLI KALANLAR (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin