25.BÖLÜM

297 20 3
                                    

Selenden

Vadiden ayrılırken Arthurla karşılaşmıştık. Arthur bana bakıp sizi tekrar görmek isteriz kraliçem dediğinde. burukça gülümsedim, oysaki kral beni sürgün etmişti. ondan da ayrılıp yola çıktık, kimse yol boyunca konuşmuyordu, kalbim sıkışmış gibi hissediyordum ve rahatlaması içinde krala ihtiyacım vardı. onun yanında bulduğum huzura ihtiyacım vardı, atıma yaslanıp giderken. kalp ağrımın geçmesini bekliyordum, ne zaman geçecekti ki bu ağrı, hava iyice kararmaya başlamıştı ,aynı ruhum gibi. bileğimde ki dövmeye baktım, iyiliğin içindeki kötülük. ben şimdi sadece iyilik olarak mı kalmıştım, oysaki ruhum kararmaya başlarken. şuan o küçük kötülüğe o kadar ihtiyacım vardı ki, krala ne zaman bu kadar bağlandığımı düşündüm. tamam, dövmem belirmeden önce de onu düşünüp yanında huzur buluyordum. ama bu fazlaydı, dikleşerek yola baktım. onu özlüyor muydum, hemde şimdiden. ah bu hissettiğim aşk mıydı, aşksa ne çetrefilliydi böyle. derin bir nefes alıp düşüncelerden uzaklaşmaya çalıştım. ama olmuyordu Nisanla mert bir krallıktan bahsetmişti, ama dalgınlıktan duyamamıştım. çokta önemli değildi, eninde sonunda oraya varacaktık neticesinde. minu yanıma gelmiş ve iyimisin diye sormuştu. ona burukça bakıp kötü olsamda iyiyim demek zorunda değil miyim dediğimde. minu hayır manasında kafasını sallamış ve değilsin demişti. gülümseyerek ona baktım, o zaman kötüyüm diyip önüme döndüm. minu bana her zaman anlatabilirsin dediğinde, nisanda yanıma gelip, banada anlatabilirsin kardeşim dediğinde. zorla gülümseyip dolu gözlerimi saklamak adına başımı eğdim. en azından ailem vardı yanımda, dosttan öte kardeşlerim, her kötülüğün sonunda bir iyilik illaki oluyordu. ben ölümden dönmüştüm, şimdi ise kardeşlerim vardı. kraldan ayrılmak zorunda kalmıştım, ama illaki tekrar görüşecektik. dediği cümle aklıma gelirken, ruhum çekilir gibi olmuştu. akan yaşımı sildim, beni beklemeyeceğini söylemişti, oda haklıydı ama onu başka bir kadınla düşünmek beni öldürüyordu. kendimi gerçekten kötü hissediyordum. nisan bana bakıp Selen dediğinde, ona döndüm. nisan devam ederek ailen hala hayatta olsaydı, sen yinede kraliçe olurmuydun dediğinde. gülümseyip olurdum dedim. annem kraliçe olmayı sevsede, küçükken bana hep elf kraliçesi olmak senin kaderinde var diyip duruyordu. burukça gülümseyip devam ettim,annem erkenden emekliye ayrılmaktan bahsederdi hep, bunu anlamazdım, ama şimdi anlıyorum demiştim. Nisan anladım demiş ve önüne dönmüştü. ah birde aşk acımın yanında, ailemin cinayeti de vardı, ne çok derdim vardı benim. bütün gece yolculuk yapmıştık, farklı yollardan geçtiğimiz için, ülkeyi erkenden terk etmiştik. oradan ayrıldığımda içimde bir boşluk olmuştu, orada duygularımıda bırakmak istesemde, bu çok imkansız gibi bir şeydi. şimdi ise başka krallığa doğru ilerliyorduk, o krallıktan da sürgün edilmek istemiyordum. gideceğimiz krallıkta yer edinip, adımı duyurmak istiyordum. mert yolculuk hakkında bilgi verince, gideceğimiz krallığın adını öğrenmiştim. Specter mış hayalet şehir olarakta geçiyormuş, minunun dediğine göre ülkeler de küçükten büyüğe doğru sıralanıyormuş, en tehlikeli ülke kırmızı olarak geçen arenin yönettiği ülkeymiş. sonrasında hayalet şehir, ardından green fruit yani yeşil meyve isimli ülkeymiş. yeşil meyve ülkesi, genelde tarımla ilgilendiği ve şifacıların fazla olduğu için bu ismi almış. başkada ülkede yokmuş canavar ırkının yönettiği, bu yüzden hayalet şehire gidiyorduk. tedirgindim, neticesinde en güçlü ülkeden sürgün edilmiştim, değil mi ? Hayalet krallığıyla kırmızı krallığı yakın olduğu için, oradan başlayacaktık. hayalet krallığı genelde en az canavar ırkına sahip olan krallıkmış, ona rağmen savaşma açısından yeşil meyve krallığını geçiyormuş. havanın aydınlanmasıyla sabah olduğunu fark etmiştim. yol boyunca dalgın ve üzgün olduğum için, hiç bir şeyi fark etmemiştim. nisan yanımda yerini alıp öğlene doğru bir kasabada mola yapıcaz dediğinde. kafamı sallamış ve onu onaylamıştım. acıktığımı daha yeni fark ederken, molanın iyi olacağını düşünüyordum. minu yanıma gelip benimle sohbet etmeye başlayınca zamanın nasıl aktığını bile fark etmemiştim. güneşin tepeden bizi yakmasıyla öğlen olduğunu fark etmiştim. minu kasabaya az kaldığını söyleyince, tamam diyerek hızlanmıştık. kasabaya vardığımızda ikindiye geliyordu. yol çok engebeli olduğundan yavaş gitmek zorunda kalmıştık. kasabaya girdiğimizde tek tük evler vardı, bir yol hanı olduğunu görünce oraya gidip yemek yemeğe başladık. acıkmıştık, yemek yedikten sonra kasabayı turlamaya başladım. tek başıma turlama konusunda ısrar edince, en sonunda kabul etmişler ve beni yalnız bırakmışlardı. aşk acımla baş başa kasabayı geziyordum. güzel nahoş bir kasabaydı, kasabayı ne kadar gezssemde aklım hep Arendeydi, bana kraliçem deyişini düşünüp ,iç çekerek gezmeye devam ettim. yolumun yarısına gelince yerde büyük bir çukur görmüştüm. merdiven gibi aşağı iniyordu, etrafa bakıp nerede olduğumu çözmeye çalıştım. kasabadan epey uzaklaşmıştım. zar zor kasaba gözünküyordu, en fazla ne olabilir ki diye düşünüp, aşk acımla aşağı inmeye başladım. oldukça karanlıktı, gücümü düşünüp ışık olmasını sağlarken, gülümseyerek yoluma devam ettim. merdivenler gibi döşenmiş taşlardan aşağı inerken, ürpermedim değildi, bir taşta ayağım kayıp aşağı yuvarlanacakken zorla kendimi tutup duraksadım. geldiğim yöne bakınca baya aşağı indiğimi gördüm. girdiğim yer gözükmüyordu çünkü, derin bir nefes alarak dikkatlice aşağı inmeye devam ettim. sonunda düzlük bir yere gelince etrafa baktım. bir mağara gibiydi, fazlasıyla derin ve ürkünçtü, etrafı gezmeye başladığımda sert bir rüzgar hissetmiş ve irkilmiştim. etrafıma baktım, nerden geliyordu rüzgar, yerin milyon kat altındayken hemde. tamam korkmaya başlamıştım. kendimi teselli ederek, o kadar indim, bakmasam olmazdı diye düşünüp, ilerlemeye devam ettim. ilerden bir aydınlık gelirken, adımlarımı hızlandırıp oraya gittim. mağaranın ortasında büyük bir gölet duruyordu, üstünde ise türlü türlü ışıklar vardı, her renk ışıldarken, gülümseyerek izlemeye başladım. nasıl olurda burası rengarenk ve güzel olabilirdi. o ışıklar bir şeye dönüşmeye başladığında, dikkatle izledim. annemle babamı görünce gözlerim doldu, bana seslenip küçük Halime sarılıyorlardı, sonra büyüdüğümü gördüm, ona rağmen annem ve babam bana destek çıkıp bana sarılıyorlardu. ne zaman akmaya başladığını bile bilmediğim göz yaşımı silip izlemeye devam ettim. sonra Nisanla geçirdiğim zamanlar önüme gelirken, başta anlaşamamazlığımıza gülmeye başlamıştım. ardından mertle sataşmalarımız, minuyu da görmemle ağzımdan hıçkırık kaçmıştı. ne güzel anılar biriktirmiştim.gözlerimin önüne kral gelince gözlerimi yumdum, ah hayır bu olamazdı. gözlerimi açmış dolu olan gözlerimle onu izlemeye başladım. hıçkırıklarım artarken, kralın kadifemsi sesi kulaklarıma geldi, burukça gülümseyip bana anlattığı şeyleri dinledim. ah gamzesini görmemle iç geçirdim, bu gördüklerim de neydi böyle. aşk acım daha çok artmaya başlamıştı, ışıklar yok olurken. kendimi yere bıraktım ve hıçkıra hıçkıra ağladım, kendimi güçsüzleştirene kadar. bu gördüklerim yarama resmen tuz basmıştı. arkamdan duyduğum bir erkeğin sesiyle oraya yöneldim, bir erkek tam karşımda duruyordu. erkek beni görünce şaşkınlıktan ağzı açılmıştı, bende ona şaşkınlıkla bakıyordum. erkek yanıma gelip buraya nasıl girdin dediğinde, bilmiyorum sanırım çukurdan demiştim. erkek bu imkansız burası sadece saf iyilik içeren kişileri kabul eder, sen saf iyiliğimi temsil ediyorsun dediğinde, omuzlarımı silkmiş ve bilmiyorum ama buradayım demiştim. erkek yanıma gelerek sen kimsin demişti, ben sadece ziyaretçiyim demiş ve ona dönmüştüm. şimdi gidicektim zaten, diyerek ayağa kalktım. erkek bana elini uzatmış ve ben hayal prensi William ama bana wil diyebilirsin, dediğinde ona hayal prensi mi demiştim. gülmüş ve evet biraz çılgınca ama öyleyim, genelde insanların hayallerini yönetirim veya onları öne çıkartırım, tabi birde prensim. dediğinde ona gülmüş ve elini tutup elflerin kraliçesi tramhaft soyunun son varisi Selen dediğimde. wil kaşlarını şaşkınlıkla kaldırıp elf kraliçesi mi, birde tramhaft soyumu, vay canına burayı keşfedebilmeni şimdi anlıyorum. dediğinde gülümseyerek, şimdi kasabaya gitmeliyim, arkadaşlarım beni arıyordur. dediğimde erkek elimi tutup, sana bir şey sormak istiyorum. demişti,ona bakarak ne demiştim. wil acaba ne gördün dediğinde, karışık şeyler demiştim. wil kafasını sallamış ve hayal görmediğin belli, sadece buraya girebilecek nitelikteki bir kadının ne gördüğünü merak ettim .dediğinde ona gülümseyip seninle tanıştığıma memnun oldum wil demiş ve ilerlemeye başlamıştım. wil arkamdan gelip nereye gidiyorsun dediğinde, ona bakıp kasabaya dedim. wil gülümseyip saçlarını karıştırmış ve bende gelebilir miyim, uzun zaman sonra bir kişiyle konuştum. sen güçlü bir kızsın, arkadaşlarınla da tanışmak isterim. dediğinde tabi gel demiştim. arkadaşlarımın özelliklerini sorunca, anlatmaya başladım. baş büyücünün çırağı var, yani artık baş büyücü oldu diyebiliriz. adı Nisan, birde kurt adamların lideri Mert var, Nisanla mertin ilişkisi var ve biricik elf arkadaşım var, en güçlü elftir, birde benim elçim demiştim. Son olarakta ben varım dediğimde, wil gülmüş vay be demişti. ilk defa bir elfle tanışıcam, dediğinde gülmüş ve minu iyi bir kızdır anlaşırsın, güçlü bir kızdır dediğimde. eminim öyledir demişti, girdiğim yoldan değilde kolay bir yoldan, bizi mağaradan çıkartıp. kasabanın ortasına çıkartmıştı, nasıl diye düşünürken. wil gülmüş ve özelliklerinden biri de bu, heryere bağlanırım demişti. Ona gülümsemiş ve sende güçlüsün demiştim.

SAKLI KALANLAR (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin