Bölüm 2

281 51 11
                                    

"Rae, küstüm otu da sepette mi?"

"Evet, anne." diye yanıtladım dümdüz bir ses tonuyla. Öfkeli gözlerini bana çevirdi.

"Kontrol etmedin bile."

"Orada olduğunu biliyorum."

"Nasıl biliyormuşsun bakalım?" dedi ellerini beline koyarak. Gözlerimi devirmemek için zor tuttum kendimi.

"Kokusu geliyor." Boş bir ifadeyle bana bakmaya devam etti.

"Köpek misin koklayarak anlıyorsun olup olmadığını?" Derin bir iç çektim. Neden uğraşıyordum ki? Dediğini yapsaydım en baştan huzur içinde evden çıkmıştım.

Örtüyü kaldırıp demetleri nazikçe kaldırarak sepetin derinliklerine baktım. Oradaydı işte. Kokusunun geldiğini söylemiştim.

"Baktım, burada."

"İyi, tamam. Çabuk git sat." Omuzlarıma ince pelerinimi alıp sepeti sırtlayarak yola koyuldum.

Ev, yürüyerek çarşıya inmek için biraz uzaktı fakat tek başıma kendi düşüncelerime dalarak yürümek iyi hissettiriyordu. Üstelik sepet ağır değildi. Yolun her iki kenarında sıralanmış ağaçların göğe uzanmış dallarının serinliği keyfimi yerine getirmişti. Bahar yarılanmış, toprak çoktan ısınmıştı. Her yer mis gibi taze bitki kokuyordu.

"Papatya...Aslan ağazı..Itırşahı..." Yol kenarından biraz daha orman içlerine doğru göz gezdirdim. "Hmm... Yeni bir sarı çam.." Bir yandan yürürken gördüğüm ve kokusunu aldığım bitkileri saymaya devam ettim. Vakit geçirmek için mükemmel bir yöntemdi.

Fakat yol tahmin ettiğimden çabuk bitmişti ne yazık ki. Sevimli bitkilerin yerini taş evler almaya başlamıştı. İnsan seslerini duyunca istemsiz olarak gerildim. Hiçbir şey fark etmemesine rağmen pelerinime biraz daha sarındım. Aslanın inine giriyordum.

Yıllar geçmesine rağmen bu histen hala kurtulamamıştım.

Herkes keyifli ve gürültülüydü. Isınan hava şehri daha da canlandırmış, kalabalık iyice çekilmez bir hal almıştı.

Kalabalık demek daha çok göz demekti. Daha çok göz de daha çok fısıltı.

"Kimse bakmıyor..Kimse bakmıyor..." diye kendi kendime mırıldanarak çarşıya giden kalabalığa daldım.

Bu zavallı bir yalandı elbette. Herkesten daha uzundum. Benimle aynı boyda erkeklere nadiren rastlıyordum, benden uzun sadece dört kişi görmüştüm.

Bunların üçü kraliyet muhafızı büyücü diğeri de Taokttu.

"Baksana..Kendi kendine bir şeyler mırıldanıyor. Kesin birisini lanetliyor." Yanımdan geçerken duyacak olmamı umursamadan söylenen bu sözlere, hedefime varana kadar onlarcası eklendi.

Neyse ki artık sekiz yaşında değildim. Saygısızca yapılan hakaretleri duyunca modum düşüyordu elbette fakat üzülmüyordum. Alışmak için çok fazla zamanım ve deneyimim olmuştu.

Adımlarımı hızlandırıp köşeyi döndüğümde tanıdık sokağa çıktım. Burası nispeten daha az kalabalıktı ve tanıdık yüzler vardı. Arnavut kaldırımlı sokağın her iki yanı da aynı zamanda dükkan olan eski evlerle doluydu.

"Rae!" Yol üzerinde hararetle el sallayarak gelmemi işaret eden terziye yöneldim. "Getirdin mi?" Başımı sallayıp kol çantamdaki poşeti çıkardım. İçindeki zerdeçalı görünce adamın gözleri altın görmüş gibi parladı. "Şuna bak, sarısının tonu bile farklı. Bunlarla kumaşların rengi muhteşem olacak." Çabucak elime parayı tutuşturup poşete uzandı fakat poşeti geri çekerek adama baktım.

ARANİL (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin