Bölüm 7

211 44 2
                                    

Batan güneş, dağların tepelerini örten ormanı ateşe vermiş gibi görünüyordu. Hava hafiften serinlemiş, kimi zaman insanı bunaltan sıcağın etkisini hafifletmişti. Akşam olmuştu.

Bir kez daha.

Bu batan kaçıncı güneşti bilmiyordum. Günlerdir zihnimi dolduran öfke, endişe, mutluluk ve hırs adeta zaman algımı yitirmeme neden olmuştu. İçinde çiçeğin olduğu çantamı kollarımın arasında biraz daha sıkıca sardım. Tüm umudum bu çantanın içindeydi. Ayaklarımın altı yürümekten su toplamıştı, her adım attığımda diken batıyormuş gibi hissediyordum. Fakat acı beni huzursuz etmiyordu. Çünkü uğraştığım şeyi elde etmiştim.

Beni asıl huzursuz eden, kendi gözlerimle şahit olduğum fakat hala kabullenmekte güçlük çektiğim gerçeklerdi. Ai Ron'un soğuk bakışları gözümün önünden gitmiyordu. Yaşayan her kırmızı kanlı Ai Ron'ların gücüne, kudretine, asla ulaşamayacağı ihtişamına ve yüceliğine hayran olarak büyürdü. İhitişamı ve gücü konusunda haklıydı kitaplar ancak benim karşılaştığım Ai Ron diğerlerinden yoksundu. Benimle oyun oynamış, hiçbir gücü olmayan bir insanı ormanın içinde terk edip gitmişti. Ondan tek istediğim bana çiçeği vermesiydi. Taokt'u tek eliyle parçalayabilecek biri için bir çiçek almak ne kadar zor olabilirdi ki? O ise gözlerinde bir aşağılamayla benimle dalga geçmişti.

Ai Susano ortadan kaybolur kaybolmaz Taokt çıldırmış gibi bana saldırmaya çalışmıştı. Her atılışında bir duvara çarpar gibi geri sekiyor, yine de o görünmez duvardan geçip bana ulaşabilmek için yılmadan çabalamaya devam ediyordu. Bir süre Taokt'u izlemiştim.

"Ara...Ara..." diye hırlayıp durmuştu bana doğru atılırken.

"O....Gerçekten de bir Ai Ron mu?" diye sormuştum. Taokt'tan çok kendimle konuşur gibiydim.

"Ara...nil... Aranil..." Şuursuzca anlamsız kelimeler söylemeye devam etmiş, neredeyse acınası bir ısrarla beni yemek için uğraşmıştı. Ne kadar olduğunu kestiremediğim bir sürenin sonunda derin bir nefes alıp ayaklanmış, biraz ilerideki şelalenin soğuk sularında yaralarımı, ellerimi ve yüzümü yıkayıp yoluma devam etmiştim. Yere bakarak yürümekten boynum ağrımış, birkaç günün sonunda alçak bir ağacın kovuğunda dinlenirken uyuyakalmıştım. Her ne kadar Ai Ron bana böyle acımasız bir oyun oynamış olsa da Ai Toyon halime acımış olacak ki şans eseri uyuduğum yerden, ifteri otuyla kaplı dikenlerin arasından Yakamoz çiçeğinin parlayan yapraklarını fark etmiştim. Çiçeğe ulaşana kadar derimi çizen dikenler yüzünden ellerim kan içinde kalmıştı fakat nihayetinde ona ulaşabilmiştim.

Ve şimdi de evime giden yolda sadece önümdeki patikayı aşmam gerekiyordu. Muhtemelen herkes uyuyordu. Kimseyle konuşmak zorunda kalmayacağım için mutluydu. Hite'yi özlemiştim fakat beni görünce endişe içinde onlarca soru soracak, azarlayacak, bir daha böyle bir şey yapmamam konusunda öğütler verecekti. Başka bir zaman uzun uzun hepsini dinleyebilirdim fakat şimdi olmazdı, sadece derin bir uykuya dalmak istiyordum.

Ses çıkarmamak için yavaşça kapıyı açtım, tüm ışıklar kapalıydı. Evden çıt çıkmıyordu. Parmak ucunda merdivenlerden çıktım ve odama girdim. Banyo yapmak için inanılmaz bir arzu duysam da bunu ertelemem gerekecekti. Kimseyi uyandırmadan bunu yapmamın imkanı yoktu. O yüzden kıyafetlerimi değiştirmekle yetinecektim. Tuniğimi, gömleğimi çıkarıp dolaptan ince geceliğimi aldım. Tam giyerken sırtımdaki karartıyı fark ettim. Arkamı biraz daha aynaya dönerek, böbreklerimin olduğu yerden başlayıp azalarak belime ve omuzlarıma uzayan soluk izin üzerinde gezdirdim parmak uçlarımı. Sırtımda hissettiğim o yakıcı yanma hissi bu yüzden olmuştu sanırım. Şu an acımıyordu neyse ki fakat o acıyı hatırlamak bile tüylerimin ürpermesine neden olmuştu. Parmaklarımı boynumda gezdirdim.

ARANİL (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin