Bölüm 18

243 45 11
                                    

Arkama bile bakmadan tüm kuvvetimle koşuyordum. Ciğerlerim daha fazla oksijen ihtiyacı ile yanıyor, bacaklarımdaki kaslar isyan edercesine zonkluyordu. Fakat duramazdım. Bedenimi kavuran tüm acıya rağmen koşmaya devam etmeliydim. Durduğum an sonum olurdu. Ayaklarımın altındaki toprağın hareketlendiğini hissettim. Büyü kontrolüm dışında harekete geçiyordu. Şimdi doğru zaman değildi. Biraz daha dişimi sıkmam lazımdı.

Sol taraftan yılan tıslamasına benzer bir ses geldiğinde keskin bir fren yaparak yönümü değiştirdim. Bana doğru süzülen büyüyü hissedebiliyordum. Yaklaşmıştı, zamanı geliyordu. Aniden durup arkamı döndüm ve ellerimi toprağa sokarak büyümü serbest bıraktım. Büyük bir gürültüyle hareketlenen toprak, tıpkı uçurumun kayalarına çarpan dalgalar gibi yükseldi ve inanılmaz bir hızla bana doğru yaklaşan şeyi içine aldı. Toprağı sıkarak hareket etmesini imkansız hale getirdim.

Fakat o gülümsüyordu. Tekrar koşmaya başladım. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, onu yavaşlatabilirdim fakat ona karşı kazanmam imkansızdı. Kayanın parçalanmasına benzer bir ses geldi. Büyüden kurtulmuştu, bana geliyordu. Bir anlık bir iç güdüyle yavaşlayıp geriye sıçradım. Bir anda az önce bulunduğum yerde belirmiş ve beni yakalamaya çalışmıştı fakat sıçradığım için kavrayışından son anda kurtulmuştum. Kollarımı yukarı kaldırdım. Bedenimden yayılan güç dalga dalga etrafa yayılırken ağaçların yaprakları hareketlendi. Büyüyü tereddüt etmeden karşımdaki adama savurduğumda binlerce yaprak keskin birer jilet gibi büyük bir hızla ona doğru savruldu. Kendisine yaklaşan yaprakları ellerinden yayılan devasa alevlerle yakarak yok etti fakat tek bir yaprak, yüzünü sıyırmayı başarmıştı. Nefes nefese kalmış bir halde onu izledim. Eli yavaşça yanağına gitti, yarayı silip parmaklarına bulaşan kana benzer sıvıya baktı. Sonra tekrar bakışlarını bana çevirdi.

Susano'nun gözleri tüyler ürperten bir kırmızıya dönüşmüştü.

Ne olduğunu anlayamadan kendimi havada buldum. Sert bir şekilde bir ağacın gövdesine çarptım ve yere düştüm. Acı içinde inleyerek doğrulmaya çalıştım. Ağacın keskin dalları ve yerdeki dikenler derimi kesmişti, kan sızıyordu. Göz açıp kapayıncaya kadar yanımda belirdi, sırtımdan tutarak doğrulmama yardım etti.

"Sana sadece saldırırken değil, kendini savunurken de büyü yapmanı söylemiştim." diye azarladı beni sert bir sesle.

"Çok ani oldu, yetişemedim." Baldırımdaki yaraya dokunduğunda irkildiğimi görünce kaşları daha da çatıldı.

"Sarmaşıkları kullanabilirdin."

"Bir dahaki sefere öyle yaparım." Kollarımı, boynumu kontrol etti çabucak.

"Çok acıyor mu?"

"Sorun değil. Biraz altınbaşak ezip koyarsam iyileşir hemen." Ayağa kalkmaya yeltendim fakat omzumdan bastırarak beni durdurdu.

"Sen otur, ben alırım. Nerede bu altınbaşak?"

"Açıklıktaki büyük meşenin yakınında vardı. Minik sarı çiçekleri var."

"Tamam, geliyorum ben." Cümlesi biter bitmez ortadan kayboldu. Gülümseyerek başımı salladım.

Neredeyse iki haftadır ormanda büyü çalışıyorduk. Başka hiçbir şeyle ilgilenmeden, parmağımı kıpırdatacak halim kalmayıncaya kadar öğreniyor, pratik yapıyor ve uyguluyordum. Susano gözümün yaşına bakmıyordu. Büyüleri pratiğe dökerken o kadar acımasız oluyordu ki bazen yanlışlıkla beni öldürebileceğini düşünüyordum. Neyse ki mühürleri vardı. Yoksa şimdiye kadar defalarca öldürmüştü beni yanlışlıkla. Gerçi bazen bundan zevk aldığını düşünüyordum. Önceden sinirlendiği şeylerin intikamını alıyordu sanki. Herkesin neden Susano'dan bu kadar korktuğunu daha iyi anlayabiliyordum artık. Bana karşı gücününün sadece belirli bir kısmını kullansa da o kadar yenilmez ve korkutucuydu ki. Girdiği hiçbir savaştan yenilgiyle çıkmayacağından emindi. Yapacaklarından önce gözlerindeki bakışlar korkutuyordu karşısındakini. O gözlerin bana düşman olarak bakmasını istemezdim kesinlikle.

ARANİL (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin