Bölüm 14

212 43 0
                                    

Akşam ormanını seviyordum. İnsanlar bu saatte buraya gelmekten korksa da karanlık bastırınca ormanın değişen renkleri, sesleri ve kokusu bana hep ilgi çekici geliyordu. Gece açan çiçeklerin zarafeti ve ormanın karanlığında parlayan renklerinin güzelliği defalarca kez görmeme rağmen hala heyecanlandırıyordu beni.

Kaudupulun yapraklarına, çiçek açmaya hazırlanan minik tomurcuklarına dokundum. Daha birkaç gün vardı. Gecenin kraliçesini izlemek için şafakta solmadan önce buraya gelmem gerekecekti.

Arkamda beni takip eden Ai Susano'nun ayaklarının altında ezilen yaprakların sesi benimkilere karışıyordu. Yüzüme bir gülümseme yayıldı. Ormandan korkmasam da birinin bana eşlik ediyor olması güzel bir histi. Benim gördüklerimi başkalarının da görüp, benimle benzer duyguları paylaşması hoşuma gidiyordu. Susano'nun beni buraya kadar takip edeceğini tahmin etmemiştim.

Göz ucuyla ona bakma dürtümü bastırdım. Bakışlarını sırtımda hissedebiliyordum, ona baktığımda bunu hemen anlardı. Şu an içinde bulunduğum huzurlu ani konuşarak bozmak istemiyordum.

Son bir hafta benim için hiç olmadığı kadar yorucu geçmişti. Sadece ilgilenmem gereken çok fazla konu olduğundan değildi, düşündüğümden ve yaşadığım duygusal git gellerdendi de aynı zamanda.

Hlaen'in yuvasında şahit olduğum sahne beni hala korkutuyordu fakat bir şeyleri fark etmemi de sağlamıştı aynı zamanda. Daha önce bir Taokt'un bir insanı nasıl yediği konusunda hiç düşünmemiştim. Ölüm, alevlerin yavaşça sönüp dumanının gökyüzüne karışması gibi geliyordu. Sakin ve huzurlu. Fakat gerçek öyle değildi. Susano göz ardı ettiğim bu gerçeği görmemi sağlamıştı. Hlaen bir avcıydı, ben de ona karşı çaresiz bir av. Taokt'lar ve insanların arasındaki süregelen işleyişti bu. Dağda bayırda çiçek toplayıp sadece kendi dertlerimle ilgilenmem, içinde yaşadığım dünyanın düzenine olan fikirlerimi köreltmişti. Hiçbir şey düşünmüyor ve fikir yürütmüyordum. Susano'nun da dediği gibi, bizim için kurulan oyunda değersiz rolümü kabullenmiştim ve onu oynuyordum sadece. Kendime, oynadığım rolden daha fazlasını layık görecek ya da bunun için çabalayacak kadar değer vermiyordum. Sonuç olarak, Susano'nun bana anlatmaya çalıştığı şeyi anlamıştım. Farklı bir bakış açısındandı elbette fakat benim yüzleşmeye korktuğum gerçekleri yüzüme vurduğu için ona ilk başlardaki kadar kızamıyordum.

Üslubu haricinde tabi ki. Acımasızca dürüst olması, bana istediği gibi hakaret edip saygısızlık yapabileceği anlamına gelmiyordu. Beni kendime değer vermemekle suçlamıştı. Haklıydı. O yüzden artık bana saygısızlık yapılmasına izin vermeyecektim.

Karşımdaki kişi bir Ai Ron olsa bile.

Neyse ki Susano'nun çabuk alevlenen, yakıcı bir öfkesi olsa da uzun süreli değildi ve sıkılmaktan nefret ediyordu. Son bir hafta ona soru sormayı kesip, anlattığı şeylere tepki vermeyince yavaş yavaş sabrının sınırına gelişini eğlenerek izlemiştim. Kitapta bilmediğim bir bilgi olduğunda bilerek duraksıyordum. O an ona sormamı beklercesine tüm dikkatini bana vererek bekliyordu. Sonrasında hiçbir şey söylemeden okumaya devam edince sinirli nefesler, homurdanmalar eşliğinde öfkesini çıkaracak başka bir bahane buluyordu. Okurkenki ses tonum, Era Yon'un çayının sıcaklığı, kıyafetlerimden gelen ot kokusu, yüzüme düşen saçlar...

Ai Susano'ya karşı asla savaşamayacağımı biliyordum.

Tabi ki doğru yöntemleri kullanmazsam.

Susano'ya karşı hiddetle karşı kazanamazdım. O, Orochi'yi bile parçalamış bir Ai Ron'du. Önce öfkelenen kaybeder demişti Hlaen. Bundan sonra ilk öfkelenen ben olmayacaktım.

ARANİL (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin