Bölüm 6

211 48 2
                                    

Çok sıkıcı...Ve sıcak...Ve gürültülü...

İnsanların arasında yürüyüp geçerken güneş beynimi delercesine şiddetle parlıyordu. Bugün, son birkaç gün olduğundan çok daha sıcaktı. Beni rahatsız eden güneşin sıcaklığı değildi, muhtemelen yukarıda halime gülüp eğlenen Ai Miryan'ın güneşe yansıyan neşesiydi. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Geri döndüğümde bunun acısını çıkaracaktım.

Günlerdir bu kahrolası köyü arıyordum. Önce Ai Rium'u bulup mühürlerimden kurtulurum diye planlamış, doğrudan başkente gitmiştim fakat Ai Rium'a dair hiçbir bilgi yoktu. Bu imkansız bir durumdu, bir Ai Ron dünyaya gelip o kadar uzun süre kaldıysa kitaplarda, kayıtlarda, en olmadı efsanelerde geçmesi lazımdı adının. Sanki hiç var olmamış gibiydi. Oradan oraya gezerken şans eseri bir tüccardan Era Yon adında yaşlı bilge bir büyücü olduğunu öğrenmiştim. Eğer bir kitap onda yoksa, başka hiçbir yerde yoktur demişti. Kraliyet kütüphanesinden bile daha değerliymiş kitapları. Abarttığı kadar varsa eğer Ai Rium'a dair bir kitap bulabilirdim. En sonunda da onu saklandığı yerden çıkarır, mühürlerimden de kurtulup yoluma devam ederdim.

Ai Toyon'un neden beni görevlendirdiğini tahmin edebiliyordum sanırım. Kendisinin bile bulamadığı bir şeyi beni aramaya göndererek cezalandırıyordu. Böyle can sıkıcı ufak işlerden ne kadar nefret ettiğimi çok iyi biliyordu. Fakat itiraf etmeliydim ki Ai Rium'dan böyle bir şey beklemiyordum. Sessiz, kendi halinde görevini yapan Rium'un bu kadar asi ve kendini bu kadar iyi saklayabilecek kadar güçlü olduğunu kim tahmin edebilirdi?

"E-efendim...İçeri bakmaz mıydınız?" Yoluma çıkmaya cüret eden ufak adama çevirdim bakışlarımı. Gözlerimin içine bakamıyordu fakat yine de beklenti içinde gibiydi. Hemen arkasındaki dükkana baktım. Çeşitli renk ve desenlerdeki kumaşlar vitrinde sergileniyordu. Üzerimdeki kıyafete indirdim bakışlarımı.

Pceae... Onu o an oracıkta parçalara ayırmak için inanılmaz bir arzu duymuştum fakat bileğimdeki mühürlerle sadece dişlerini sökebilmiş ve onu yerine hapsedebilmiştim. Mühürlerim kalkar kalkmaz ilk işim derisini soyup ormanın girişindeki ağacın dalında kurutmak olacaktı.

"Aynısından hazırla." dedim kuşağımı çözüp dükkana doğru yürürken. Hızlı adımlarla beni takip etti.

"Emredersiniz, efendim." Ben üzerimdekini çıkarırken giymem için duman rengi bir kumaş yığını verdi bana. Tenimde bıraktığı hissi sevmiştim, yumuşaktı. "Bir şey içer miydiniz?" Minderlere yaslanarak oturdum. Karşı raftaki içinde yılan olan şişeyi gösterdim.

"Bana ondan ver." Gösterdiğim yere baktığında itiraz etmek ister gibi ağzını açtı fakat tek kaşımı kaldırınca boğazını temizleyerek odanın karşısına gitti.

"Bu, yıllar önce kendi ellerimle hazırladığım bir yılan likörü. Öylesine bir yılan değil, büyük ormanda yakalanmış nadir bulunan bir yılan." diye açıkladı gururla. Güzel, Pceae'yi hatırlatmıştı bana. Belki ben de derisini yüzmek yerine onu bir şişeye kapatıp içki yapmalıydım.

Kristal cam bir bardağa biraz doldurdu ve bana sundu. Küçük bir yudum aldım. Fena değildi.

"İstediğiniz özel bir kumaş var mı?"

"Aynısından." diye kestirip attım. Bir şeyler giyinmeye alışkın değildim fakat mühürlerimi sergileyerek dolaşmak istemiyordum.

"Sizi buralarda daha önce hiç görmemiştim. Hangi diyardansınız?" diye sordu tezgahın altından kıyafetime oldukça benzeyen kumaş topunu çıkarırken. Sesini kesip işini yapmasını istiyordum sadece. Bakışlarımdan yeterince net bir şekilde anlamış olacak ki yutkunarak kalıp çıkarmaya döndü.

ARANİL (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin