Boğulmak.Tamamen su ile dolu, küçük cam kürenin içine hapsedilen bir oğlan çocuğuydum sanki. Dışardan bakan biri için, yüzündeki mimiklerinden gülümsediğini düşünürdünüz elbette ama, onu o cam küreye mahkum edenler bilirdi aslında o gülücüğün tamamen kandırmacadan ibaret olduğunu.
Hiç sordunuz mu ki ona, tüm hayatını bu küçücük ve suyla kaplı kürenin içinde, yalnız başına geçirmek isteyip istemediğini? Sormadınız. Ona sahte gülüşler verip herkes tarafından mutlu gözükmesini sağladınız hepsi bu. Görmediniz, belki de görmek istemediniz onun aslında o kürenin içinde günden güne boğulduğunu. Ordan çıkmak istese de hareket edip çıkamayacağını bildiğiniz halde, susmayı tercih ettiniz siz. Ona seçme hakkı vermediniz. Yapmadınız bunu.
Tıpkı bana da vermedikleri gibi.
Tıpkı beni de, o küçük oğlan çocuğu gibi boğulmaya mahkum ettikleri gibi.
Bu yüzden hayatım boyunca nefret ettim kar kürelerinden. İçindeki salladıkça göz alan o beyaz karlarından hep nefret ettim. Çünkü o kürenin içindeki su hiçbir zaman şeffaf gelmedi bana, hep kapkaranlıktı. İçindekini boğacak kadar karanlık.
Tıpkı benim de şu an boğulduğum gibi.
Taehyung'un evindeki gizli bölmede bulduğum gerçekler, tıpkı o beyaz kar taneleri gibi yağmıştı acımadan üzerime.
Gerçekler..
Günlerdir öğrenmek için can attığım, beynimi tamamen ele geçiren o gerçekleri nihayet öğrenmiştim.
Jungkook'un abisinden neden bu kadar nefret ettiğini, Taehyung'un Soyeon'a ne yaptığını, Jungkook'un onu yıllar sonra neden tekrar hayatımıza soktuğunu, yıllar önce aşkını elinden alan abisine aynı şeyleri yaşatmak için, intikamı için beni nasıl kullandığını.. her şeyi ama her şeyi öğrenmiştim. Tıpkı istediğim gibi, sonunda tüm gerçekleri öğrenmiştim işte.
O lanet kutuyu aldığım yere geri koyup, ardımda hiçbir iz bırakmayarak çıkmıştım Taehyung'un evinden. Daha fazla burda durursam nefes alamayacak gibi hissediyordum. Boğuluyordum, boğuyordu beni öğrendiklerim.
Arabama atlayıp oradan iyice uzaklaştığımda, eve gitmeden önce sakince düşünebileceğim bir yere parkettim arabayı. Sakin kalamasam da, sakin düşünmeliydim. Olan hiçbir şeyi değiştirmek ya da yok saymak gibi bir durumum yoktu ama en azından bundan sonrası için olacaklara kendim karar verebilirdim. Artık onların oyunlarına dahil olmayacaktım. Onların beni kullanmalarına daha fazla müsaade etmeyecektim.
Arabayı yüksek bir tepeye çekip, Seul'ün tüm manzarasını ayaklar altına serişini izledim bir süre. Sonra gözlerimi kapattım ve parmaklarımı saçlarımın arasından geçirip arkama yaslandım derin bir nefes vererek.
Ben şimdi ne yapacaktım?
Ağlayamıyordum, yutkunamıyordum, avaz avaz bağırmak, çığlık atmak istiyordum ama bunların hiçbirini yapamıyor, öylece önümdeki direksiyona bakıyordum.
Nişanlımın bir genç kızın hayatını kararttığını ve bundan zerre pişmanlık duymadan onu kaderine terk ettiğini öğrenmiştim. Evet belki bunu yaşadıklarında henüz küçüklerdi. On sekiz çok da büyük bir yaş sayılmazdı ama bu yine de o kıza yaptıklarını aklamazdı, kendini affettirmeye yetmezdi.
Tanrım, resmen onu kardeşinin elinden almış, oynayıp bıraktığı kızlar listesine eklemişti. Onu sevdiğine inandırıp bekaretini elinden almış, bana inanmak senin suçun, senden hevesimi aldım diyerek ortada bırakmış, tam üç kez intihara teşebbüsüne sebep olmuştu. Bu ülkeden hatta belkide ailesinden kopartılıp tamamen yabancı olduğu bir ülkeye sürgün edilmesini sağlamıştı ve belli ki bundan zerre pişmanlık duymamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Charm | Jikook
Fanfiction"Hadi ama Jimin" dedi bana biraz daha yaklaşarak. "Bu kadar büyütme. Sadece abimin biricik nişanlısına tebrikler öpücüğü vermek istedim." Tekrar dibime girdi ve gözlerini fütursuzca gözlerime dikerek son sözünü söyledi, "Ve bilirsin ki ben istediği...