Tae's House
09.03.2020 (aynı gecenin devamı)"Bunu sen istedin."
Bunu sen istedin.
Bunu sen istedin.
Bunu sen istedin...
Kafamda dakikalardır yankılanan tek ses buydu. Bunu ben istedim. O haklıydı. Hayatımdan çıkıp gitmesini ben istemiştim ve şimdi bana bunu hatırlatmasına ya da benimle böyle eğlenip, bırakıp gitmesine üzülmem çok saçma olurdu öyle değil mi?
Saçmaydı elbette. Çok saçmaydı.
Oturup kaldığım klozetin üzerinden kalkacak gücü bulduğumda, yüzümü yıkamak için lavaboya ilerledim. Aynadaki yansımama baktığımda gözlerimde gördüğüm tek bir şey vardı,
Hayal kırıklığı.
Olmaması gereken, hakkım olmayan bir ifadeydi bu. Onun hayatımdan çıkışından daha önemli sorunlarım vardı benim. Onları düşünüyor olmam, kafamın onlarla meşgul olması gerekiyordu.
Eğer bana müsaade etseydi, ikinci soru hakkımı Soyeon'un gerçekte kim olduğunu sorarak kullanacaktım elbette ama buna izin vermeden, yine çekip gitmişti. Hep yaptığı gibi, her kapıdan beni ardında bırakıp gittiği gibi gitmişti yine. Ben de gideceğini bile bile yine düşmüştüm aynı yanlışa.
Ona dokunduğum her anda, karşı karşıya kaldığımız her defasında, düşünme yetimi elimden alıyor, beni savunmasız bırakıyor, hata yapmaya sürüklüyordu. En başından beri olmaması gereken bir şey yaşıyordum ve onun yüzünden kendi karakterimden sapıyordum. Bu ben değildim. Hayatım boyunca hiçbir zaman da böyle olmamıştım. Nişanlısını aldatacak, ona yalanlar söylecek biri olmamıştım hiç. Beni değiştiriyordu. Değişiyordum ve çok korkuyordum. Jungkook beni çok korkutuyordu.
O hayatıma girmeden, gelip aklımı karıştırmadan önce her şey ne kadar normal, ne kadar da yolundaydı oysa. Beni seven ve onu sevdiğime inandığım, yaptığı hiçbir şeyi sorgulamadan, koşulsuzca güvendiğim bir nişanlım vardı mesela. Ama o hayatıma adım attığı andan itibaren doğru bildiğim, doğru hissettiğim her şey yavaş yavaş yanlış gelmeye başlıyordu.
Düşüncelerimde boğuluyordum.
Yüzümü yıkadıktan sonra, dağılmış saçlarım ve kıyafetlerimi düzeltip çıktım bu lanet lavabodan. Salona döndüğümde herkes kendi aleminde içkilerini içip, keyifle sohbet ediyordu.
Gözlerim yine bana ihanet ederek, beni az önce ardında bırakıp giden adamı aradı ve onu hemen yanındaki Soyeon'la birlikte, insanlarla vedalaşırken buldum. Çok bile kalmıştı burda. Yoongi hyung için gelmiş, görevini tamamlayıp gitmeyi amaçlamıştı muhtemelen.
Ve Soyeon, kimsin sen?
Şu an bu ortamda, bunca insanın içinde bunu Taehyung'a sorup olay çıkartmak istemediğimden, biraz daha sabretmem gerektiğini düşünüyordum. Önünde sonunda bunun cevabını öğrenecektim ve belkide bunun sonucunda Taehyung'la ipler kopma noktasına gelecekti. Çünkü bir geçmişleri olduğu çok belliydi ama bu geçmişin ne kadarlık bir zamanı kapsadığıydı açıkcası beni daha çok ilgilendiren. Belki de hala görüşüyorlardı ya da belki yatıyorlardı? Öğrenecektim. Bunu er ya da geç öğrenecektim elbette.
Jungkook insanlara gülümseyerek veda etmeye devam ederken, bana bir kez olsun değmeyen gözlerinden nefret etmiş, tam önlerinden geçerek Namjoon hyunglarla sohbet eden nişanlımın yanına ilerlemiştim.
"Sonunda gelebildin sevgilim" dedi elini belime atar atmaz. "İyi misin?"
"İyiyim" dedim hafifçe tebessüm ederek, iyi olmaktan en uzak noktada olsamda. "Çok daha iyiyim."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Charm | Jikook
Fanfiction"Hadi ama Jimin" dedi bana biraz daha yaklaşarak. "Bu kadar büyütme. Sadece abimin biricik nişanlısına tebrikler öpücüğü vermek istedim." Tekrar dibime girdi ve gözlerini fütursuzca gözlerime dikerek son sözünü söyledi, "Ve bilirsin ki ben istediği...