13- Sope

23.3K 2K 1.4K
                                    



Hoseok

Dipsiz bir kuyuda hissettiniz mi hiç kendinizi? Ya da sonunu göremediğiniz, ışıksız bir yol yürüdüğünüz oldu mu hiç? Güneş hergün doğsa bile sizi çepe çevre saran karanlıklarınız oldu mu mesela? İşte benim için o zifiri karanlığın tek bir adı var,

Min Yoongi

Ben stajyer olarak şirkete başladığımda, o zaten mimar olarak çoktan kendini kanıtlamış ve iyi bir yerlere gelmişti bile fakat açıkçası o zamanlar çok da dikkatimi çekmiyordu. Çünkü bana verilen işlerden ve sorumluluklardan kafamı kaldırıp etrafıma bakacak çok da zamanım olmamıştı. Stajyer olarak girdiğim bu şirkette, mimar olarak kariyerime devam edebilmem için, verilen ayak işleri dışında, kendimi üstlerime kanıtlamam gerekiyordu ve ben tam bir yıl boyunca tabiri caizse köpek gibi çalışarak, kadroya alınmaya hak kazanmıştım.

İşte o günden sonra, gözlerim nihayet dış dünyaya açılabilmişti. Ve gözlerimin o güne dek gördüğü en güzel şeyin de o olduğunu yavaş yavaş, ilmek ilmek işlemiştim zihnime. Tıpkı bir fidan gibi özenle büyütüp korumuştum içimdeki bu aşkı ve şimdi büyüttüğüm o fidan, kocaman olmuş, kökleri tamamen etrafımı sarmıştı ve ben onun gölgesinde, güneşi göremez olmuştum.

Nasıl tarif etmeliyim bunu bilemiyorum. Ne dersem diyeyim, ne yaparsam yapayım, ona olan hislerimi yeterince anlatamayacakmışım, tanımlayamayacakmışım gibi hissediyorum. Min Yoongi çok zor bir adamdı. Zor olanı sever ya insan, ben onu zor olduğu için sevmemiştim aslında. Belkide kimseye göstermediği o merhametli yanını, yumuşak yüzünü tesadüfen de olsa birkaç kez görebildiğim için, daha fazlasını görmeye çabalarken aşık olmuştum ona, bilmiyorum.

Burs verdiği çocuklar, barınaklara yaptığı yardımlar, yaşlı insanları ziyaretleri.. bunların her biri tesadüfen şahit olduğum ya da öğrendiğim şeylerdi ve onun da bilinmesini istemediği barizdi ama bana tek bir şeyi kanıtlıyolarlardı, Min Yoongi, o herkesin gördüğü buzlar kralı değildi. Yumuşacık, sevgi dolu bir kalbi vardı fakat bunu göstermemeyi seçmişti.

Pençelerini çıkartmış bir aslandan çok, uysal bir kedi yatıyordu onun içinde.

Kafasında neler kurup, neler düşündüğünü kestiremiyordum. Ailesini tanımıyordum ve bugünlere nasıl geldiğini de bilmiyordum elbette fakat herkese karşı olan bu soğuk ve mesafeli tavrı sanki onun koruma kalkanı gibiydi bana göre.

Ona neredeyse üç yıldan fazladır aşıktım. İtiraf da edememiştim hiç ona bunu, çünkü biliyordum ki eğer itiraf edersem onu tamamen kaybederdim. Şimdiki çok da samimi olmayan arkadaşlığımız tamamen biterdi ve eğer bu şans da elimden giderse ben yok olurdum. Bunu göze alamamıştım hiçbir zaman.

Onun yönelimi erkekler değildi çünkü. Hiç olmadı. Yanında hep kadınlar olurdu onun. Tek gecelik oldukları belli olsa bile kaliteli kadınlar olurdu. Duygusal olaraksa biriyle bir ilişki yaşadığına şahit olmamıştım ve bunun için de şükrediyordum çünkü dayanamazdım. Onun birine aşık olduğunu bilmeye, ona aşkla dokunduğunu düşünmeye dayanamazdım ben.

Hayır o homofobik biri değildi. Öyle olmadığını biliyordum. Çünkü öyle olsa en yakınları Taehyung ve Jungkook'u kabullenmezdi en başından ama sıra kendine geldiğinde, ona itiraf etsem muhtemelen işler değişir ve kendini benden uzaklaştırırdı. Onu tanıyordum. O beni hiç tanımasa ya da ne hissettiğimi bilmese de ben tanıyordum ve benim onu tamamen kaybetmeye cesaretim yoktu.

Belki de dikkatli baksa bana, anlardı ona nasıl tutulduğumu. Arkadaşça değil de şüpheyle yaklaşsaydı, yanında nasıl heyecanlandığımı farkeder, nerede olursak olalım, ortamda kim olursa olsun, gözlerimin sadece onu gördüğünü anlardı ama bunu yapmıyordu, yapmayacaktı.

Charm | JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin