Evet artık kameramanlık serüvenimin ilk video suyla başlıyorum. Bugün bizimkilerle smotie challenge videosu çekeceğiz. Onun öncesinde hazırlıklarımızı yapıyoruz. Emre markete gidip saçma sapan şeyler aldı. Gerçi yiyecekler ve içecekler saçma sapan değiller ama onlardan iki yada üçünün bir bardakta içileceğini düşünemiyorum. Barış ta bardakları getirdi. Ve Bulut ta elindeki küçük kağıt parçalarına yiyecek ve içecek isimleri yazdı. Berke de kağıtları katladı ve iki ayrı kaseye yiyecek ve içecek olarak karıştırmadan kaselerin içine attı. Bende kameraya alışmaya çalışıyordum. Herşeyi hazırladıktan sonra videomuzu çekmeye başladık. Ben kameranın arkasındaydım onlar da önünde. Barış kanalına giriş cümlesi olarak "Hepinize merhaba canlarım. Bugün..." Barış daha sözünü bitirmeden Emre atladı ve " Herkesin adı can mı? Ya kızlar ne olacak?" Dedi. Herkes Emre ye baktı. Ben de kameranın arkasından elimle başıma ümitsizce vurdum. Bunun üzerine Bulut Emre ye bakıp
" Sen ne komiksin şu kertenkele oscar gibisin kanka ya." Diyince Barış ortalığı topladı ve sözüne kaldığı yerden devam etti. " Evet bugün sizlerle smotie challange yapacağız. Ve hepimiz heycanlıyız. Bazılarımız bunu şakalarıyla ifade ediyor ama neyse." Kameradan onları izlerken Barış ın aklına bir şey geldi ve takipçilerine "Aahh az daha unutuyordum. Biliyorsunuz ki uzun zamandır kameraman arıyordum. Ve buldum. Şimdi sizlerle kameramanımı tanıştıracağım." Barış ın sözlerinden sonra kameranın arkasına değil de önünde duracaktım. Barış beni yanına çağırdı. Biliyorum bir kameranın önüne geçmek ne kadar zor olabilir ki, diye düşünüyorsunuz. Ama zor işte iki milyona kendini tanıtmak zor. Göremediğin insanlara merhaba demek zor. Yalan söyledim aslında zor olan bunlar değil. Aslında zor olan sevdiğin adamın takipçilerine kendini onun arkadaşı gibi tanıtmak. Sevgilisi gibi tanıtmak varken arkadaşı gibi tanıtmak. Zor olan bu yoksa utandığımdan değil. Zor... zor... Barış la Nazlı yı aynı kamerada ama asla birlikte görememek zor. Bu dediklerim ne kadar zor olsa da ben sevdiğim adamı yeri geldiğinde baba yeri geldiğinde arkadaş belki de bir liman gibi severim. Yelken açabileceğim bir liman. Ama o limana açtığım yelken arkadaşçadır. Bu yüzden o kameranın arkasında değil de önündeyim. Ve kendimi tanıttım
" Hepinize merhabalar! Ben Nazlı. Barış ın arkadaşıyım aynı zamanda da kameramanıyım." Dedim. Ve Barış bana bakıp "Evet Nazlı yı kendini gösterdiği için teşekkür ediyoruz ve artık videomuza başlayabiliriz." Düşündüm de öyle kameraya bakıp konuşmak çok garip. Seni izlediğini düşündüğün insanlara konuşmak. İnsanlar senin ne konuştuğuna mı bakıyor? Yoksa ne ile ilgili konuştuğuna mı? Bunu asla bilemeden bir çok yabancıya laf anlatıyorsun. Onlar da ya seni seviyorlar ya da sana karşı çıkıyorlar. Sen de seni sevdiğini düşündüğün insanlara ailem diyorsun. Neden? Çünkü sana destek veriyorlar. Sana neden destek veriyorlar? Güzel ve istedikleri video yu çektiğin için. Demek istediğim menfaatini karşıladığın için seni izliyor ve seviyorlar. Video nun sonunda herkes önündeki bardakta duran içeceği içmeye başladı. Önce Emre bardağında bulunan su, kahve, pul biber, mayonez ve büskivi li smotie den bir kaç yudum alıp bıraktı. Yüzünü buruşturarak "Oğlum bu ne lan? Midem yok artık." Dedi. Ve daha sonra bir bardak su içti. Sıra Berke deydi. Onun da bardağında gazoz, sirke ,hindistan cevizi, hardal ve jelibon vardı. O da bu smotie yi içince direk lavaboya gitti. Bulut ta içinde süt, ceviz, bal, şerbet, acı biber bulunan smotie yi içince Berke gibi lavoboya koştu. Eee şimdi en heyecanlı yerdeyiz. Sıra Barış ta ve onun da bardağında limonata, ayran, ketçap, karabiber ve reçel vardı. Barış bu saçma içeceği içtiğinde kameraya bakarak
"Siz siz olun benim içtiğim smotie den yapıp ta içmeyin. Cidden içmeyin. Zehirlenirsiniz. Umarım video yu beğenmişsinizdir. Hoşcakalın." Dedi. Ve bende videoyu burada sonlandırdım. Video sonrasında karnımız acıkı. Evin terasında oturduğumuz sırada Berke eline telefonunu aldı ve bize bakarak "Bildiğim çok güzel ev yemekleri yapan bir yer var. Hemen ortaya karışık birşyler sipariş ediyorum." Dedi. Bulut ta oturduğu yerden " İyi olur." Dedi. Bende dayanamayıp Berke yi engelleyerek "yok ya olmaz öyle şey. İnterneti boşverin ben size yaparım yemek." Dediğim sırada Berke "İyi bana uyar." Diyerk karşılık verdi. Emre de " Zehirlenmeyiz İnşallah." Dedi. Bende Emre ye gözlerimi kısarak baktım ve " Sen daha beni tanımamışsın. Ben bir yemek yaparım parmaklarını yersin." Diyince Emre yine her zamanki gibi soğuk bir espriyle cevap verdi "Yiyecek yemek bulamadığımdan mı parmaklarımı yiyeceğim?" Dedi. O sırada Bulut devreye girdi ve " Oğlum salak salak konuşma canımı da sıkma otur oturduğun yerde. Ayrıca bir daha espri yapma kulağımın doktor senin yüzünden kanadığını söyledi." Diyince ben de dağılan konuyu toparlamak için " Eee mutfakta bana kim yardım edecek?" Sorumla beraber Emre
"Şakalarım gibi yemeklerim de güzel değil." Dedi. Bulut ve Berke de çoktan yelevizyon a kurulmuşlardı. Barış ta bana bakarak "Ben sana yardım ederim. Zaten benden başka da seçeneğin yok?" Dedi. Zaten benden başka da seçeneğin yok! Bunu onun ağzından duymak ne kadar güzledi. Her ne kadar yemek söz konusu olsa bile. Keşke her konuda ondan başka bir seçeneğim olmasa ve bende hep ve bir tek onu seçsem Barış ı ve yalnızca onu. Daima ondan başka seçeneğim olmasa ne güzel olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI ANANAS
ContoAnanas bizi sevmedi diye bizde ananası sevmekten vaz mı geçelim? Ben ne bana kırmızı anası verdikten sonra kaybettiğim Barış tan vazgeçtim ne de kırmızı ananası düşürdüğümde kaybettiğim Barış tan vazgeçtim.