Barış'la birlikte evden çıktık ve arabaya bindik. Ve ben yine derin düşüncelere daldım. Nasıl olurda o Barış bu Barış olabilirdi? Allah'ım neden ben. Neden beni sınıyorsun. Çocukluk aşkım ve sevdiğim adam neden aynı kişi? Ve ben bunu neden yeni ögreniyorum? Genelde dizilerde tam tersi olmazmıydı? Kızın eski sevdiği kişiyle yeni sevdiği tartışırdı. Ve bir sürü saçma olay olurdu. Şimdide böyle olabilirdi. Ama olmadı. Barış'la Barış aynı kişiymiş. İki yıldır platonik olduğum Barış bana kırmızı ananas'ı veren onbir yaşındaki Barış'mış. Acaba o da benim hakkımda böyle düşünüyormudur? Acaba Benim o Nazlı olmama sevinmişmiydi? üzülmüşmüydü? Bunları düşünürken gözümden yanaklarıma doğru bir damla yaş akıyordu. Barış o an bana bakıp " Nazlı merak etme kırmızı ananas'ı bulacağız." Dedi. O an düşündümde kırmızı ananas'ı kaybetmeseydim. Barış'ın gerçekten kim olduğunu bilemeyecektim. Acaba kaybettiğime sevinmelimiydim? yoksa üzülmelimiydim? Emin değilim. O sırada lunapark'a geldiğimizi fark ettim. Hayatımda ilk kez bir lunapark'a girerken ağlıyordum. Ama Barış'ında dediği gibi lunapark kapalıydı. Ağlayan gözlerle Barış'a bakıp " Ne yapacağız şimdi?" Dedim. Barış bana yaklaşıp gözümdeki yaşları sildi ve saçlarımı arkaya atıp gözlerime baktı " Nazlı ne olursa olsun senin o yüzündeki gülümsemeye ihtiyacın var. Benimde senin güldüğünü görmeye ihtiyacım var. Senin ağlamanı istemiyorum." Dedi. Barış'la o kadar yakındık'ki kendime verdiğim sözü hatırlayınca bir an kendimi ondan geri çekip "Nasıl bulacağız bilekliğimi? Ya da içeriye nasıl gireceğiz?" Dedim. Barış bana bakıp" Bir yolunu bulacağım. Sen beni bekle burada." Dedi. Ve birilerini arayıp telefonla konuştu. O sırada ben de lunapark görevlisine görünmemek için karanlık bir yerde Barış'ı bekliyordum. Çok beklemeden Barış yanıma geldi ve bana " Hadi gidiyoruz." Dedi. Bende karanlıkta Barış'a bakarak " Nereye?" Diye sordum. Barış benim elimi tuttu. Ve lunapark'ın arka kapısına gittik. Gittiğimizde kapıda bir adam vardı. Barış'ın kolunu çekiştirdim ve durmasını sağladım. Ve sonra ona bakarak "Kapıda adam var görmüyormusun?" Dedim. Barış'ta bana bakıp "Nazlı Sinan o ben söyledim buraya gelmesini." Dedi. Şaşırmıştım ne yapacaklardı içeriye nasıl girecektik?
Barış'la Sinan'ın yanına gittik ve Barış Sinan' a bakıp " Hadi Sinan hallet şu işi." Dedi. Sinan hiçbir şey söylemeden çantasından çıkarttığı bir şeyle kapının kilidini açtı. İçeriye kolay bir şekilde girmeyi başarmıştık. İçeriye girince Barış Sinan'a bakıp " Bak şimdi Sinan kırmızı ananaslı bir bileklik arıyoruz. Yardım edermisin?" Dedi. Sinan da "Tamam buluruz." Dedi. Ve aramaya başladık. Önce atlıkarıncaya baktık orada yoktu. Gittiğim her yere tek tek baktım. Tam atlıkarıncaya doğru yol almıştımki bekçi bu tarafa doğru gelmeye başlamıştı. Barış'ta beni kolumdan tuttu ve bekçinin göremeyeceği bir yere saklandık. Bekçi gittiğinde'de Barış'la atlıkarıncaya doğru yaklaştık. Bir tek bakmadığımız yer orası kalmıştı zaten. Atlıkarıncanın önüne geldiğimizde bir an önce içeri girdim. Ve bilekliğimi aramaya başladım. O sırada yerde gördüm ve hemen elime aldım. O sevinçle Barış'a bağırarak "Barış buldum!" Dedim. O an bekçi aklımdan çıkmıştı. Ve Barış yanıma gelip "Niye fısıldadın ki bağıraydın." Dedi. Ve bekçinin buraya doğru yaklaştığını görünce Barış'la birlikte atlıkarıncanın arkasına saklandık. Bekçi buraya geldi. Ve sanırsam benim dışarda olan ayağımı görüp " kimsin? Çık oradan!" Dedi. Bizde Barış'la saklandığımız yerden çıkmak zorunda kaldık. Bekçi bize bakıp " Ne yapıyorsunuz gençler burada? Nasıl girdiniz?" Dedi. Barış bekçi'ye bakıp "Biz burada bir eşyamızı unuttukta onu alamaya geldik. Kusura bakmayın kötü bir niyetimiz yoktu?" Dedi. Bekçi bize bakıp " Hırsıza benzemiyorsunuz. Epeyde gençsiniz. Normalde polise verirdim sizi ama neyse başınızı belaya sokmayacağım. İyi çocuklara benziyorsunuz." Dedi. Barış'ta " Abi sağol ya tekrar kusura bakma." Dedi. Ve Bekçi de Barış'a bakıp " Keşke bana söyleseydiniz. Yardımcı olurdum." Dedi. O sırada Sinan yanımıza geldi ve "Ben bilekliği hiç bir yerde bulamadım." Dedi. Bizde Sinan'a bakıp güldük. Artık bilekliğim yanımdaydı. Lunapark'tan çıktık ve Sinan yanımızdan ayrıldı. Bizde Barış'la arabaya bindik ve ben derin bir oh çekip gülümsedim. Barış'ta bana baktı ve "Sen şöyle gül yeterki ben herşeyi yaparım." Dedi. Barışa bakıp " Bu bilekliği bana verirken bana asla aşık olmayacağını söylemiştin. Ama şuan hiç öyle davranmıyorsun Barış. Bana aşık gibisin." Dedim. Barış'ta bana baktı ve " Hayır Nazlı sana aşık değilim. Sadece sen benim arkadaşımsın bu yüzdende sana değer vermem çok normal diye düşünüyorum." Dedi. Bende utanarak " Barış pardon ben öyle neyse özür dilerim yanlış anladım. Çünkü ben seni arkadaş olarak seviyorum." Dedim ve Barış arabayı çalıştırdı. Yol boyunca ben kafamı cama yaslamış şekilde dışarıyı izledim. Barış'ta arabayı sürdü. İkimizde konuşmadan eve kadar geldik.
Sonunda kesin sevgili olacaklarını sandınız aslında bende öyle zannetmiştim ama ikiside arkadaş olmayı seçtiler. Nazbar'ı sevdinizmi? Bu arada merak ettim de burcunuz ne ? Benimki yay bu arada.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI ANANAS
Kısa HikayeAnanas bizi sevmedi diye bizde ananası sevmekten vaz mı geçelim? Ben ne bana kırmızı anası verdikten sonra kaybettiğim Barış tan vazgeçtim ne de kırmızı ananası düşürdüğümde kaybettiğim Barış tan vazgeçtim.