Saat 19.00'a yaklaşmaktaydı. Üstüme mavi ve beyaz tülleri olan bir elbise giyinmiştim ve Barış'ı bekliyordum. Odamdan çıktım ve annemle karşılaştım. "Ne kadar güzel olmuşsun Barış sana bayılacak." Anneme çaktırmadan gülümsedim. "Teşekkür ederim." Dememle birlikte kapıya yöneldim. Beyaz ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Bantları öyle ince öyle zariftiki ayağıma çok yakışıyordu. Ayakkabılarımı giydikten sonra çantamı elime aldım. Elbiseme ve ayakkabıma baktım. Ellerim yavaş yavaş elbisemin pilelerine gitti. Biraz elbiseme dokunduktan sonra evden çıktım. Merdivenden yavaş adımlarla inip apartmanın kapısına ulaştım. Ama ne zorluklar çektim anlatamam. Kapıyı açıp dışarı çıktığımda Barış'ın arabasını göremedim. Hala gelmemişti saat neredeyse 19.25'e geliyordu ama Barış bey hala ortalıkta yoktu. Kaldırımın kenarına doğru yürüdüm ve durup Barış'ı beklemeye başladım. Mahallede balkondan bana bakan teyzeleri görünce elimle çantama sarıldım ve çantamı açtım. Telefonumu alıp Barış'ı arayacaktım. Önümde duran arabanın fren sesiyle geriye çekildim. Ve arabaya baktım. Bu Barış'ın arabasıydı. Çantamı kapatarak arabaya yaklaştım ve arabanın kapısına çantamla vurup geriye çekildim. Arabanın camı yavaş yavaş açılırken örgülü topuzumdan sarkıttığım saçlarım rüzgarın hafif dokunuşlarıyla gözümü kapatıyordu. Cam açıldığında Barış bana şaşkın bir ifadeyle baktı. Barış'a sinirli bir şekilde bakarak "Ne yaptığını sanıyorsun? Amacın beni ezmek falanmıydı?". Barış benim söylediklerimden çok kıyafetimle ilgileniyordu. Gözleri yüzümü bulduğunda bana bakıp "Güzelliğin gözlerimi kamaştırdı o yüzden önümü göremedim." Gülümsedim ama sinirden gülümsedim. Ödümü patlatmıştı. Arabaya bindim ve kemerimi bağladım. "Beni bu laflarla kandıramazsın?" Barış arabayı çalıştırdı. Yola bakarak "Sen seni kandırdığımı düşünebilirsin ama doğru söylüyordum." Dedi. Yüzüne baktım yüzü sokak lambalarının sarı ışıklarıyla parlıyordu. Masmavi gözleri sarı ışıkta bile maviliğini koruyordu. Cama yasladım başımı öylece mahallede anneleri tarafından eve sokulmaya çalışan çocuklar izliyordum. Yalvarıyorlardı annelerine biraz daha sokakta oynayabilmek için ama nafile zorlada olsa evlerine giriyorlardı. Bende eskiden anneme yalvarırdım az daha sokakta arkadaşlarımla top oynayabilmek için ama benim annemde izin vermezdi. Beni gece sokaktaki çocukların ananas yemesi yasaklanır diye korkuturdu. Bende hemen inanır eve girerdim. Düşünüyorumda çocukken kanmak inanmak çok kolaydı. İki tane beş liraya bir tane yirmi lirayı tercih ederdik. Çünkü onlardan iki tane vardı bizde daha fazla olduğunu sanardık. Ama bu sefer öyle olmadı ben Barış'ın dediklerine inanamıyorum. Annem bana eğer Barış'la barışmazsan ananas yiyemezsin dese bile ben barışamam. Çünkü ben artık ananası o kadar sevmiyorum. Ananas'tan daha çok sevdiğim bir şey var o'da Barış. Ama affedemiyorum. Nedenini bilmiyorum ama öyle.
Bir an gerçeğe döndüm ve radyodaki şarkıya odaklandım.
"Sıra senin hadi üz beni
yaza koyarmı bu güz beni
geceleri gündüzleri
aşk aşk diye çekmedimmi?" Gülümsedim ve gözümü kapatıp başımı tekrar cama yasladım. Arabanın klimasından gelen hafif rüzgar omzuma ufak dokunuşlarda bulunuyordu. Şu an çok rahattım fiziksel olarak. Yoksa beynimin rahat olmadığını sizde biliyorsunuz. Gözlerimi yavaşça araladığımda bir kapı sesi duydum. Barış benim tarafımdaki kapıyı açtı. Ellerimi kemerime doğru götürüyordumki kemerimin olmadığını fark ettim. Barış beni uyandırmadan kemerimi çıkartmıştı. Bu içimde bir şeylerin hareketlenmesine sebep olsada ona kızgındım. "Biliyormusun ellerim yerindeler ve eminimki kemerimi açmaktanda aciz değillerdi." Dedim ve kemerimi yeniden bağladığım sırada bir iç çekiş sesi duydum. " Uyuyordun." Kemerimi bağladım ve tekrardan kendim çıkarttım. Barış alt dudağını ısırarak gülümsedi. "Çokuk işte ne olacak?" Kızgın bir ifadeyle suratına baktım ve arabadan indim. "Erkek işte ne olacak?" Dedim ve kapıyı kapattım. Dümdüz yürümeye başlamıştım ki arkamdan "Ne olmuş erkeksem?" Diye Barış'ın kalın ve erkeksi sesini duydum. Ona doğru döndüm. Ve bana doğru yürümesini bekledim. Bana doğru yaklaştığında ona bakıp "Boşversene." Dedim. Barış'a arkamı döndüm ve karşıya baktım. Ne? Bir dakika. Ben bu kadar güzelim ve süslüyüm... Aahh şaka falan olmalı. Beni... beni... sahil kenarındaki köfteciyemi getirdi? Hemde bu kılığımla buraya... Ciddenmi? Tamam normalde öyle lüks mekanlarda yemek yiyen birisi değilim bende diğerleri gibi böyle yerlerde yemek yiyorum ama mavi elbisem ve beyaz şeffaf ayakkabılarım bu ortama hiç uygun değiller.RESMEN ŞOK! Öylece köfteciye bakarak donakalmıştım. Barış arkamdan sessizce gelip ozuma dokundu. "Ne o burası sana pek uymadı herhalde?" Yüz ifademe bakılırsa haklıydı. "Yok ne alakası var. Sadece bunun için fazla yol geldik ondan şaşırdım." Şuan acınası bir durumdaydım ve yalan söylemekten başka bir çarem yoktu. Ona boyun eğmemeliydim. Belliki savaşmak istiyordu ve bende savaşacaktım. Sonucu ne olursa olsun. Ya Barış vazgeçecek bu savaştan ya da ben.
Savaşmı? Barış'mı? Bu bir savaş peki kazananı kim olacak? Daha doğrusu kim kaybedecek? Sizce iyi yenilmekmi kazanmaktır? Yoksa kötü kazanmakmı yenilmektir?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI ANANAS
Kısa HikayeAnanas bizi sevmedi diye bizde ananası sevmekten vaz mı geçelim? Ben ne bana kırmızı anası verdikten sonra kaybettiğim Barış tan vazgeçtim ne de kırmızı ananası düşürdüğümde kaybettiğim Barış tan vazgeçtim.