Merhaba sevgili okuyucularım.
Öncelikle bayramınızı en içten dileklerimle kutluyor ve bayramda hastalık kapmamış olmanızı diliyorum.Hiçbir zaman bahanelere sığınmak istememiştim ama bunu söylemeden de geçemeyeceğim. Aslında bölüm çok uzun zamandır hazırdı ama beş bin kelimeyi aşan bölümüm ertesi gün garip bir şekilde iki binleri düştü. Ne kadar sinirlensem de Wattpad bölümün yarısını hiç önemi yokmuşçasına silivermişti ve ben de böyle olunca yazma hevesimin yitip gittiğini fark ettim. Neyse ki sonunda bölüm bitti ve ben bölümü çok sevdim.
Umarım siz de bölümü benim kadar seversiniz. 👒
Ve şimdiden söyleyeyim Elizabeth'e çok kızmayın. 🧚🏻♀️🧚🏻
Yorumlarınız ne kadar çok olursa bölümü o kadar çabuk yazarım.
Eveet şimdi bölüme geçebiliriz.
34. Bölüm • Hicran-ı Lâ Yezalî
Hicran-ı Lâ Yezalî: Ayrılıktan gelen sonu gelmez üzüntü
"Her şeyi geçtim," diyen Huricihan'la beraber çayından bir yudum daha aldı Elizabeth. "En azından bir özür bekliyor insan ama nerede?"
"Belki de üzgün değildir Huricihan, ben seni öpsem ben de üzgün olmam."
Huricihan Elizabeth'in dedikleriyle yeşil bir zeytini prensese fırlattı ama bunu az görmüş olacakki parmaklarına bulaşan yağı önemsemeden elini kaseye daldırdı ve parmaklarına sığdırabildiği kadar zeytini yeniden Elizabeth'e attı. "Ağabeyim bitti şimdi de bana mı işleniyorsun."
Elizabeth Huricihan'nın bu sinirli haline gülmeden edemedi. "Evet, ağabeyinle anlaşamıyoruz biz. O yüzden şansımı senden yana kullanmaya karar verdim."
"Sahi mi?" diyen Huricihan ellerini mindere koyup kollarına dayandı. "En azından tanıdıksın."
"Yani benden yana hava hoş tabi ama Alemdar buna ne der bilemiyorum."
Elizabeth'in dediklerinden sonra Huricihan heyecanlanarak öne eğildi. "Nasıl ne der? Bir şey mi konuştunuz?"
O gecenin üzerinden tam bir hafta geçmişti ve Elizabeth bırak Alemdar'ı görmeyi Cihangir'i bile zor görmüştü. O da sadece Osman'la bahçeye çıktığında bir kaç kere denk geldiği zamandı. Elizabeth saraya gelip giden birilerini sürekli görüyordu ve Cihangir'in çok yoğun işlerinin olduğunu biliyordu ama yine de bir yanı hep kırık kalıyordu. Sürekli tartışıp durduğu Hanzade ve Efruz Sultan'la zoraki görüşmeleri zaten onu çok sıkıyordu ve Cihangir'i de görememek onun sinirlerini tepetaklak etmişti.
"Nasıl bir şey konuşayım Huricihan. Cihangir'i bile sadece bir iki kez gördüm. Hanzade'nin bile yüzünü daha çok görüyorum."
Huricihan gülerek muzip bir bakış attı. "Sen çok mu özledin ağabeyimi yoksa?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül ve Hançer
Historische Romane❗️Yetişkin ögeler içermektedir.❗️ Adım Elizabeth. Bir prenses olarak doğduğum Westminster Sarayı'nda ruhumun en ufak kırıntısını soğuk taşların arasına saklamıştım. Yalnızlığımı o ufak kırıntılarla saklambaç oynayarak geçirmiştim. Tenime satır sartı...