Selam!
Ben sonunda gelebildim skskxjskskkx Çok uzun bir ara oldu ama nedenlerini biliyorsunuz zaten ve siz bu arayı fırsat bilerek harikalar yaratmışsınız.Okunma sayısı neredeyse iki katına çıkmış, HARİKASINIZ.
Nasıl teşekkür edilir inanın bilmiyorum ama sık sık bölüm atarak bunu telafi edeceğim. Söz veriyorum.Bana destek olduğunuz için ayrıca çok çok çok teşekkür ederim. Bu kurguyu okuduğunuz zaman tamamlanıyorum. ;)
Çok boş yapmadan, şöylece bölüme geçelim. Bu kısa bir bölüm oldu, bundan sonraki de böyle olacak ama yarın atmayı planlıyorum bir başka bölümü de. Daha sonra bir kaç tatil planım var ama buraları çok boş bırakmamaya çalışacağım.
Sizden tek ricam, yorumlarınızı -satır arası yorumlarınızı eksik etmemeniz. Çünkü ben bu cümleleri yazarken sizin ne hissedeceğinizi düşünerek yazıyorum. Beni yalnız bırakmayın kelimelerle...
Bölüme geçelim artık....
30. Bölüm • Bad-ı Saba
Bad-ı Saba: Doğudan esen hafif, hoş rüzgar
Yeni bir gelinin inleyişlerini bağrına yaslayan gecenin en zifiri saatinde ise bir adam gözünün önündeki o mavi gözleri silmeye çalışıyordu. İçtiği üzüm şarabının tesiriyle beraber gözlerinin akı kızarmış bir ağacın yaşlı gövdesini andıran kahverengi gözleri çakmaklaşmıştı. Gözlerini sımsıkı kapatsa dahi o mavi gözlerin yankısı zihninin içinde oynamaya devam ediyordu.
Gümüş şarap sürahisini var gücüyle kavradı ve bardağını ağzına kadar doldurdu. Giray bugün adını bile unutacak kadar çok içmek istiyordu, içindeki acı ancak o zaman dinerdi. Bir yudum aldı. İki yudum... Üç yudum... Kan oturan dudakları şarabın kızılı ile bir gül gibi gözüküyordu. Onu ilk gördüğü anı düşündü. Has bahçenin ortasında süzülerek hünkâr çadırına ilerliyordu. Giray, asaletiyle can yakan çok sultan görmüştü ama böylesi bir gücün o güne değin esamesini bile hissedememişti. Kırmızı elbisesinin içinde burnu havada, sanki süzülürmüşçesine Sultan Cihangir'in çadırına varmıştı. İşte Giray ilk o gün hissetmişti içini yakıp geçen bu acıyı.
Daha sonra onu sefalet içinde kilise sıralarının aralarında ilerlerken üzerindeki paçavralara rağmen o asaletini asla düşürmediğini fark etmişti. Ağlarken, göz yaşları yanaklarına oturan kurumuş kanı ve pisliklerin üzerine şeritler açarak yere düşerken bile Giray'ın sol tarafı acımasız bir sevdanın pençesine düşmüştü. Oluru yoktu, bunu biliyordu. Bu şey ona yalnızca acı verebilirdi lakin şimdi onun başka birinin karısı olduğunu düşündüğü zaman ölümden beter oluyordu. Asla gözünün önünden ayrılmayacaktı, başkasının karısı olacaktı. Ona bakamayacak, kılıçlarla oynarken nasıl güçlü durduğunu göremeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül ve Hançer
Narrativa Storica❗️Yetişkin ögeler içermektedir.❗️ Adım Elizabeth. Bir prenses olarak doğduğum Westminster Sarayı'nda ruhumun en ufak kırıntısını soğuk taşların arasına saklamıştım. Yalnızlığımı o ufak kırıntılarla saklambaç oynayarak geçirmiştim. Tenime satır sartı...