KEYİFLİ OKUMALAR
****
Zaman ; dizilerde bahsedildiği gibi herşeyin ilacı mıydı. Yaşanılan veya çekilen tüm çileler zamanla unutulup kabuk mu bağlıyordu cidden. Yoksa,sadece bünyemiz ve beynimiz alışıyor muydu yaşadığımız herşeye...Demir kendi evine gitmiş bizimkiler uyumuş ben ise gecenin karanlığında yatağıma uzanıp kollarımı iki yana açıp kafamdaki bitmek bilmeyen düşüncelerimi susturmaya çalışıyordum.
Bir evlilik aşk ve sevgi olmadan herşey tek taraflıyken ilerleyebilir mi, saatlerdir bunu kendi içimde sorguluyordum. Yüreğim ve beynim çok zıtlardı birbirlerine. İkisi de birbirinden nefret ediyorlardı. Ne kadar ona karşı sert olup vicdanımı ortaya çıkarmak istemesemde yüreğim ona koşa koşa gitmemi istiyordu.
Ona karşı bir adım atıp bana yüzlerce adım atışını görmek istiyordum ama her gözlerimi kapadığımda bahçedeki adamların çaresizliği bir sis gibi önümü kaplıyıp doğru yolu bulmamı engelliyordu.
Ama her ne olursa olsun çıktığım bu dikenli yolda asla gardımı düşürmeyecektim. O bana ve aileme nasıl acımadıysa bende bu yolda ona ve durmadan beni dürtükleyen hislerime yenik düşmeyecektim.
Omuzlarım ve inandığım herşey o adamın karşısında bir kere bükülmüştü ama ben Anka kuşu misali küllerimden doğarak içimdeki asıl beni ortaya çıkaracaktım.
Ellerimi kafamın iki yanına koyarak ağrıyan başımı masaj yapar hareketlerle ovalamaya başladım.
Ellerimi başımda döndürüp ağrısını azaltmaya çalıştıkça tam tersi artmaya başladı. Hayatımda yaşadığım çileler gibi azalmak yerine artıyordu.Bunun böyle olmayacağını farkedince ellerimi serbest bırakıp yerdeki ev terliklerimi giyip odamdan çıktım. Evdeki herkes uyuduğu için ışıkları yakmadan aşağıya inmeye başladım. Bende sanki daha beş yaşındaki çocuk gibi hemen işimi halledip odama geri dönmek istiyordum. Dışarda yaz yağmuru olduğu için hava fırtınalıydı ve haliyle bende azıcık korkuyordum.
Merdivenleri dikkatli ve yavaş hareketlerle inip mutfağa gelebilmiştim sonunda. ışığı çok fazla yakmayıp az bir parlaklıkla yaktıktan sonra çekmeceden ağrı kesiciyi çıkarmıştım. Bardağa masanın üzerindeki sürahiden su doldurup bir tane kapsülü su yardımı ile içmiştim. Bana iyi gelmesini ümit edip elimde ki bardakla dışarıya bakabilmek için pencereye yaklaşmıştım.
Perdeyi kenara çektiğim zaman korkudan dolayı küçük dilimi yutacaktım resmen. Elimdeki bardağı düşürüp ses çıkarmamak için iki elimle birlikte sıkı sıkıya tutmuştum. Bedenim gördüğüm şeyin karşısında sıtma hastası ile zangır zangır titriyordu. Pencereye yapıştırılmış A3 kağıdının üzerine kan kırmızısı bir renkle "Seni asla bırakmam o adama." yazıyordu.
Sancak...
Bu kadarına da gerçekten cesaret edebiliyor muydu. Ben ona zarar gelmemesi için akla karayı seçerken onun bu umursamazlığı beni çok üzüyordu. Sokakta Demir'in adamları varken bu kağıdı buraya nasıl koydu onu da merak ediyordum. Hemen pencereyi açıp kağıdı kimse görmesin diye camdan çıkartıp elimle top haline getirip buruşturmuştum.
Tam camdan çıkıp geri çekileceğim zaman yolun karşı kaldırımında olan kulübenin içerisinden telefon çalmaya başladı. Etrafa baktığım zaman hiç bir şekilde kimse de yoktu. Telefon bir süre daha çaldıktan sonra kendi kendine susmuştu. Yanlışlıkladır diye düşünüp aklımdaki kötü düşünceleri tam def ediyorken telefon tekrardan ritmik bir melodi ile çalmaya başladı.
Aklıma gelen düşünceler doğruydu. Kesinlikle bu telefon orda benim için çalıyordu. Sert bir şekilde camı kapatıp dış kapıya doğru yürüdüm. Üstümdeki pijamayla aldırmadan spor ayakkabılarımı giyip dışarıya kendimi atmıştım. Elimdeki çöp diye düşündüğüm kağıdı bahçedeki çöp kovasına atıp hızlı hızlı yürüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERESTİŞ(+18)
Romance"İSTEMİYORUM"diye bağırdım karşımdaki adını bile adam akıllı bilmediğim ama benimle evlenmek isteyen adama doğru. Hem bir katile hem de bir mafyaya görünümlü kişiye bağırmak ne kadar doğru siz düşünün bakalım. "Tamam, sen bilirsin ailenden önce kim...