♡
🎭 10. BÖLÜM: DÖRT KURBAN
Parmaklarımın arasında çevirdiğim kurşun kalemi gözlerimle takip ederken çevirdiğini kaleme odaklanamıyor, aklım başka yerlere kayıyordu. Dün Merve ile konuşmamız bittikten sonra yanımdan ayrılmış odasına geçeceğini söylemişti. Onun çıkışıyla bende hissettiğim ruhsal yorgunlukla uyumuş, o gün hiç uyanmamıştım. Bugünde erken uyanmış tek başıma kahvaltımı yaparak odama geri dönmüştüm. Herkes uyuduğu için kimse beni görmemiş, bende ses çıkarmamaya çalışmıştım.
Parmaklarımın arasındaki kalem parmaklarımdan süzülerek masaya düştüğünde dikkatimi düşen kaleme verdim. Yatay şekilde duran kaleme işaret parmağımı bastırarak masada bir ileri bir geri hareketlerle hareket ettirmeye başladım.
Oynadığımız ölümcül oyun çok fazla canımı sıkıyordu. Bu oyuna ne kadar soğukkanlılıkla yaklaşmaya çalışsamda ruhumda bir yorgunluk, tükenmişlik oluyordu. Aklım anlardı, kalbim dayanırdı ama ruhum öyle değildi. Ne anlıyordu, ne dayanıyordu.
Çok isteyerek geldiğim bir okuldu burası. İlk defa yatılı bir okulda okumanın heyecanı vardı. Eğer bilseydim, öğrenseydim böyle bir oyun olduğunu gelmezdim. Kimse gelmezdi.
Masanın üzerinde gezinen kahverengi, dalgalı saçlarımı başımı geriye götürerek kaldırdım. Omuzlarımdan, göğüslerime doğru yol alan saçlarım bile benim gibi cansızdı. Yıpranmış ve ağırlaşmıştı.
Parmağımın ucuyla hareket ettirdiğim kalem ani itişimle masadan düştüğünde küçük bir ses dalgası odada yankılanarak kulaklarıma doldu. Bu okuldaki herkes aynı bu kalem gibi bir gün düşecekti ama düşen herkes küçük değil, büyük bir ses bırakacaktı bizlere.
Ellerimi başımın arkasında birleştirerek oturduğum sandalyede bedenimi kaydırdım ve ensemi sandalyenin kenarına yasladım. Bacaklarım masa ve zemin arasında sıkışmıştı. Bu yüzden ayaklarımı öne ittirerek daha rahat bir konum aldım. Bugün diğer günlere göre daha yorgun hissediyordum kendimi. Hiçbir şey yapmadan sadece böyle durabilirdim. Ama nereye kadardı böyle durmak? Selin'in ölümünün üzerinden 12 gün, oyunun başlama günün üzerinden ise neredeyse üç hafta geçmişti. Biz bu zamana kadar o eşyaları bulmaktan başka hiçbir şey yapmamış, sadece olacakları beklemiştik.
Kulaklarıma dolan sesle irkilerek oturduğum yerde hızla dikleştim. Oturduğum yerden kalkarak kapının önüne gittim. Yanıma gelecek tek kişi Merve'ydi, bu yüzden rahatlıkla kapıyı açtım. Tahminimde yanılmayarak sarı saçlarıyla Merve karşımda belirdiğinde nefes nefeseydi.
Kaşlarımı çattım. "Neyin var?"
Sorgu dolu çıkan sesimi umursamayarak, "Çabuk gel," dedi hâlâ nefes nefeseyken.
Kaşlarım daha derinden çatıldı. "Nereye?"
"Çabuk ol, bir şey görmen lazım!" Tekrar ağzımı açtığımda beni omzumdan sertçe ittirerek, "Anahtarını al, hadi!"
Sıkkınlıkla nefes alarak dediğini yaptım. Anahtarımı masayla birleşik olan çekmeceden alarak odadan çıktım. Odamın kapısını kapatarak kilitlediğimde Merve yanımdan ayrılarak yatakhanenin çıkışına yönelmişti. Onun hızlı adımlarına aynı şekilde karşılık vererek ona merdivenlerin başında yetiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİL
Teen Fiction"Sen şerifsin ben de katil," dedi sırıtarak. Ne kadar sırıtırsa sırıtsın gözlerinde ki korku kendini gösteriyordu. "Ya sen beni öldürürsün ya da ben seni. Her şekilde birimiz ölecek." "Sen aklını kaybetmişsin," diyerek geri kaçtım. "Ben kimseyi öld...