🎭 15. BÖLÜM: KATİLİN BAHŞETTİĞİ İPUÇLARI
Bir sonraki gün uyandığımda her zamankinden daha yorgun hissediyordum kendimi. Bitmiş, tükenmiş ve hali kalmamış gibi. Ruhu her geçen yok olmaya başlamış, her an bedenimi terk edecekmiş gibi bir hissiyat vardı üzerimde.
Yorgundum ama bu kesinlikle fiziksel olarak değildi. Ruhum ne kadar tükenmeye başlasada yorgundu da aynı zamanda. Burada yaşadıklarımı aklım kaldırmadığı gibi, ruhumda kaldırmıyordu. Burada olan her şey için aklın gücü gereksede ruhumuz da önemliydi. Yaşadıklarımızdan sonra aklımızı kaybedecek gibi olsakta bu yaşanmayacaktı ama aynı şey ruhumuz için geçerli değildi. Ruhumuzun bir aklı yoktu. Ne yaşarsa yaşasın duracak bir kalbi de yoktu. Ruhumuzun unutacak bir aklı yoktu. Ruhumuzun duracak bir kalbi de yoktu. Ruhumuz unutmazdı, durmazdı. Yaşanan her şey, gördüğü her şey, var olan, var olacak her şey ruhumuzda kalırdı.
Akıl unuturdu, kalp dururdu ama ruhumuz öyle miydi? Her zaman yerli yerindeydi. Her şeyi hisseder, ona iyi gelen her şeyde kurumuş bir ağaçken yavaş yavaş yeniden canlanırdı. Ona kötü gelen her şey ise onu tüketir, yavaş yavaş yok ederdi.
Bu okuldan evimize döndüğümüzde hafızamız silinecekti. Bu okulu terk ettiğimizde her şeyi unutacaktık. Aklımız unutacaktı ama aynı şey ruhumuz için geçerli değildi. Ruhumuz zaten tükenmiş olacaktı ve evimize döndüğümüzde biz bunun nedenini öğrenemeyecektik. Yaşamaktan sıkılmış ve yaşamaktan yorulmuş hissetsekte bunun neden olduğu her zaman aklımızda bir soru işareti olarak kalacaktı.
Düşüncelerimin arasında sınıfa birkaç kişi daha geldiğinde odağımı diğerlerine odakladım. Dün Emir'in dediğine uyarak dünkü sorgumuza bugün okuldaki sınıflardan birinde devam edecektik. Bunun için çoğu kişi sabah erkenden uyanmış, kimileri ise dünkü cinayet ile yatakta yorgun düşmüş öğle vaktinden sonra ancak uyanabilmişler ve şu an sınıfa gelmişlerdi. Bazıları ne kadar onları beklemek yerine gidip uyandırmamız gerektiğini söylese de Anıl buna karşı çıkarak büyük ihtimalle gece ağladıkları için geç yattıkları söylediğinde herkes onu haklı bularak bir daha bu konuyu açmamışlardı.
Arkadaşları öldüğü için ne kadar üzüldüklerini tahmin edebiliyordum ama biraz, çok az da olsa soğukkanlı yaklaşmalılardı. Her ölüme karşı kendilerini hazırlamalılardı.
"Herkes burada olduğuna göre başlayabiliriz." Hasan'ın sesiyle ona odaklandım. Dünden beri bu konuyla ilgilenen kişi o olmuştu. Her bir cümlesi mantıklı ve doğru bir yol izliyordu. Yani, sanırım.
"Aslında şu ana kadar bulduğumuz her bir ayrıntıyı bir yere not alarak bir yol izleyebiliriz. Bize sonucu gösterecek olmasa bile gidecek yolumuzu biliriz." Zehra'nın kurduğu cümlelerle Hasan bir şey arar gibi sağa sola bakınmıştı. Gözleri en son beyaz tahta da durduğunda tahta kalemlerin konulduğu küçük, açık kutudan daha önceden kalmış olan bir siyah tahta kalemi eline alarak havaya kaldırdı. Hepimizin gördüğüne emin olduğunda tahtanın başına giderek elindeki tahta kalemiyle tahtaya "1-" yazdı.
Eli tahtanın üzerinde dururken başını bize çevirdi. "1, katil ölmedi." Başını çevirerek tekrar tahtaya baktı ve söylediği iki kelimeyi aynı şekilde tahtaya geçirdi.
1- Katil ölmedi.
"Aramızdaki katil Ege değildi ve ölmedi," dedi yazdığı maddeyi açıklayarak.
En önde, masanın üzerinde oturan Merve konuştu. "Dün de söylediğimiz gibi katil, katil olduğunun farkında değil. Çünkü psikolojik rahatsızlığı var."
Hasan başını sallayarak tahtaya döndü ve Merve'nin söylediği cümleyi iki farklı madde halinde yazdı.
2- Katil, katil olduğunu bilmiyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KATİL
Teen Fiction"Sen şerifsin ben de katil," dedi sırıtarak. Ne kadar sırıtırsa sırıtsın gözlerinde ki korku kendini gösteriyordu. "Ya sen beni öldürürsün ya da ben seni. Her şekilde birimiz ölecek." "Sen aklını kaybetmişsin," diyerek geri kaçtım. "Ben kimseyi öld...