Açık havada dolanırken gökyüzüne baktım, dışarıyı çok özlemiştim. Burada kendime göre bir uğraş bulsam da ki bu Sedat'ın peşinde gezmek, yine de içim daralıyordu.
Kenarda oturan Sedat'ın yanına gittim. Artık yanına gitmelerime alıştığı için tepki vermedi. Sadece koğuşta millet Sedat'ın yavrusu dediklerinde biraz sinirleniyordu. Tesbihini çevirirken ona bakıyordum.
O bana aldırmıyordu ama sanki peşinde dolaşmam normalmiş gibi davranıyordu. Havalandırma süresi dolunca içeri geçtik. Yine sıkılma seansı başlayacaktı. Hepsi benden büyük olduğu için gerçek anlamda sıkılıyordum. Selimle konuşuyorduk ama o da bazen kitap okuyordu ve herkesle bağlantıyı kesiyordu.
İçeri girdiğimizde herkes kendi köşesine geçip oturdu ya da uzandı. Bazen aralarında kendilerinin anlayacağı türden espri yapıyorlardı. Burada eğlenebileceğimiz bir şeyler düşündüm. Dört duvarda ne yapılırdı ki... O sırada masanın üzerinde duran deftere gözüm değdi. Sırıtarak ilerledim ve defteri elime aldım.
"Hadi işim şehir oynayalım!" diye bağırdığımda birkaç bakış bana dönmüştü ama herkes beni ciddiye almadan geri devam etmişlerdi. O arda İso abi sıkılarak yerinden kalktı.
"Küçükken çok severdim lan velet, hadi oynayalım." dediğinde hevesle ona baktım.
"İso'da sanki on yedi yaşında he." dedi ranzalardan yatan orta yaşlı kaba bir adam dalga geçerken. İso abi ona küfür ederken benim yanıma geldi. Sedat uzandığı yerden erkeksi bir şekilde önüne bakıyordu. O zaten hayatta oynamazdı.
İso abi ve ben oynamaya başladığımızda yazdığı saçma sapan şeylere ben kahkaha atarken millet benim gülüşüm ile bizi izlemeye başlamıştı. İlk defa bu kadar içten kahkaha atıyordum. İso abi de gülerek ama ciddi bir işle oynamaya devam ediyordu. Selim sırıtarak yanımıza gelinceye üç beş kişi de geldi. Onlarda oynamak isteyince heycanlanmıştım.
"F harfinde şehir..." dedim herkes yazmıştı.
"Fatsa" dedi Ahmet abi kendi yazdığı okurken. Birden herkesten oooo diye itiraz nidaları yükseldi.
"Fatsa şehir mi amınakoduğum?" dedi Necdet abi. Ahmet abi kaşlarını çattı.
"Ülke mi yarram?" dediğinde herkes itiraz ettiği için mecburen sıfır puan almıştı. Selim ve benim kahkahalarım koğuşta yankılanıyordu. Gerçekten çok fazla komik oynuyorlardı. İlerledikçe daha bir hırslanıyorlardı. Şimdi tüm koğuş yataklarında bize dönmüş bizi izliyordu sırıtarak. Sedat gözlerini kapatmış uzanıyordu halen. .
"E harfinde hayvan." dedi Ahmet abi.
"Ergenekon yılanı." dediğimde itiraz nidaları yükseldi. İnatla onlara baktım.
"Ne, var ki söylüyoruz." dedim inatla. Ranzada oturanlardan bile itiraz gelmişti. Ama ben kabul etmedim.
"Hayır banane." dedim omuzlarımı silkip.
"Bak babana söyleriz mızıkcılık yapma." dedi Ahmet alayla. Burda babam Sedat oluyordu. Kaşlarımı çattım.
"Öyle bir yılan var!..." dedim sinirle ardından oyuna sıfır alarak devam ettim. Şimdi daha çok hırslanmıştım. Eğlendiğim oyun inadımla hırs yapıp kazanmamı isteyeceğim bir oyuna dönüşmüştü.
Oyunun sonuna doğru sürekli beni kızdırmak için bana karşı oynadılar. Ben sinirlendikçe onlar daha zevk aldı. Ama ben çok çok fazla sinir olmuştum.
"Ağlayacaksan oynamayalım velet." dedi Kerim abi sinirimi daha çok bozmak için.
"Ağlamayacağım!" diye bağırdım sinirle yüzüne karşı. Birkaç kişi gülüşmüştü.
"Semih!" arkadan Sedat'ın uyarıcı ses tonunu duyunca ona doğru döndüm. Gözlerini açmış sinirli bir şekilde bana bakıyordu.
"Beni sinir ediyorlar!" dedim hafif titreyen sesimle.
"Bağırma!" dedi beni uyararak. İşte şimdi gözüm dolmuştu. Dudaklarım titrerken ayağa kalktım. Masada birkaç kıkırtı geliyordu. Sanki küçük bir çocuğu sen camiden alınmışsın diyerek sinir edip gülen insanlar gibilerdi.
Sedat bana sinirle bağırdığı için gözlerimden yaşlar gelirken tuvalete girdim. Hem üzülüp hem de sinirlenmiştim. Koğuştan sesler geliyordu.
"Siz de yani çocukla çocuk oluyorsunuz." diyen Sedat'ın sesini duymuştum.
"Velet sinirlenince çok güldürüyor bizi." İso'nun sırıtarak söylediği sesinden belliydi.
Pis tuvaletin köşesine otururken bacaklarımı kendime çekmiştim. Çok geçmeden kapıdan içeri gri eşofman ve rambo siyah atletiyle gelen Sedat'ı gördüm. Tesbihini elinde tutuyordu ve kaşları çatık bir şekilde bana doğru yürüyordu.
"Ağlama sürekli çocuk." dediğinde kaşlarımı çatıp ona baktım.
"Neden onlar suçluyken bana bağırdın." dedim sinirli ve kırgın bir şekilde. Önümde durdu.
"Çünkü onlar senden büyük, terbiyesizlik yapma. Gelip sen eğlen diye oyun oynuyorlar." diye açıklama yaptı. Omuz silktim. Kafamı bacaklarıma gömdüm.
"Hadi kalk ordan Semih." dedi adımı vurgularken.
"Hayır içeri gelmeyeceğim." dedim titreyen sesimle.
"Hasbinallaaah!" dedi sinirlenerek. "Soğuk beton kalk hasta olacaksın!" dediğinde yeniden omuz silktim. Bir sessiz küfür mırıldandı ve yanıma oturdu. Ardından kolumdan çekip beni kucağına aldı. O beni bacağına oturtmuşken ben ona dönüp tam olarak kucağına oturdum ve bacaklarımı yandan sarkıttım.
"On dakika sonra kalkacağız." dediğinde sesimi çıkarmadım. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Kaşları hafif çatıktı. O kadar erkeksi duruyordu ki bir anda gelen hisle ağlamam geçmişti. O da bana bakıyordu ama benim ona baktığım hisle değil.
Titrek bir nefes aldım, dudaklarına baktım. Yutkundum, boğazım kurumuştu. Bir anlık gelen cesaret ile dudaklarına uzanıp dudaklarımı bastırdım. İki saniye kadar beklerken hemen geri çekildim. Bir yumruk ya da küfürle itilmek beklerken sinirle bana bakıyordu sadece.
"Ne yapıyorsun sen çocuk?" diye soludu halen beni kucağından atmazken. "Ne yaptığını sanıyorsun?" diye sordu yeniden ama bu sefer benim duyabileceğim bir şekilde.
"Anladık eyvallah gay mi eşcinsel mi her neyse ondansın, bu beni ilgilendirmez sana nefret duymamı da sağlamaz." dedi ve durdu. "On yedi yaşlarımda evlensem senin kadar çocuğum olacaktı, ne yaptığının farkında mısın sen? Kendine gel!" diye uyardı beni. Gözlerim dolarken sanırım yumruk atsa daha az üzülürdüm diye düşündüm.
"Bir daha sakın ama sakın böyle bir şey yapma!" dediğinde gözyaşlarım akıyordu. O ise çok fazla sinirlenmişti. Ardından duvardan destek alarak benimle beraber ayağa kalktı ve beni lavaboların oraya kadar getirdi ve bıraktı.
"Elini yüzünü yıka içeri gel, ben az önce olan şeyi unutacağım." dediğinde bir şey demedim. O içeri geçerken ben hafifte olsa sinirlendiğimi hissettim. Beni ciddiye alıp öpücüğüme bile tam anlamıyla sinirlenmemiş yaşıma vurgu yapmıştı.
İçeri geçtiğimde millet bana dönüp sırıtsa da aldırmadım. Sedat ranzasına uzanmıştı. Yanından geçip kendi ranzama gidecekken beni durdurdu ve gözlerimin içine baktı.
"Geç şuraya, yine düşersin." dedi otoriter bir sesle. Ben yeniden ranzaya gitmek için bir hamle yapsam da beni bırakmadı. Mecburen yanına geçip yatağın içine girdim. Işıklar da on dakika sonra kapanacaktı. En köşeye gittiğimde yorgan ortamızda kalmıştı ve biraz yakın olmazsak birimiz açık kalacaktık. Sedat uzanıp üzerimi örttü. Kendisi açıkta kalırken ben yorganı kafama çektim. Şuan herkesten utanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOĞUŞ
Teen Fiction[TAMAMLANDI] Genç bir gay mahkumun, sıradan bir koğuşa girmesi ile başladı tüm hikaye.