Kapının kapanma sesiyle beraber, ölüm fermanım verilmiş gibi hissediyordum. Karşımda duran adama alttan alta baygın ve üzgün bakışlarımı gönderirken elini beline koymuş hafifçe yukarı bakarak sinirlerine hakim olmaya çalışıyordu.
"Derdin ne senin çocuk?" dedi sakin ama ölümcül bir ses tonuyla. Cevap verememiştim. Bakışları bana döndü.
"Derdin ne!" diye bağırdı, irkilerek koltuğa daha çok yapıştım. Bana doğru bir adım attı, aşırı öfkeli duruyordu.
"Ben sen kötü işlere bulaşma, hayatında seni çukura sokacak işler olmasın diye uğraşırken sen neden bunu bana yapıyorsun!" elini bana doğru tutmuş bağırıyordu. Boynunda ki damarlar sinirden çıkmıştı.
"B-ben.." diye kekeledim ama cümlemin devamını getirememiştim.
"Sen ne? Ne!?" diye bağırdı yeniden. "Ben orada olmasaydım ne olacaktı biliyor musun? Lan sen ne yaptığını biliyor musun da siktiğimin devrim sevdasına hayatını harcıyorsun!"
"Ben sadece savunduğum şeyler için bir şeyler yapmak istedim.." dediğimde sinirle güldü.
"Bunu amına koduğumun duvarına saçma sapan şeyler yazarak mı yapacağını düşündün?" dedi küfür kısmını öyle bir bastırmıştı ki sinirini o kelimeden çıkarmıştı sanki.
"Sedat..." dedim gözlerinin içine bakarken, haklıydı ama bende kendime göre haklıydım.
"Sana bir şey olsa ben ne yaparım çocuk?" diye sordu bu sefer üzerime hafifçe eğilip bana bakarken. "Lan ben ne yaparım düşündün mü!" dehşetle bağırdı.
Gözlerim dolarken bu kadar dayanmama bile şaşırdım, çenem titremeye başlamışken yüzümü buruşturdum. Bel hizasında ki elinin kemikleri görünüyordu ve damarları çıkmıştı.
"Ağlama Semih!" diye bağırdı. Dizlerimi kendime çekip hıçkırdım. "Ağlama!" dedi çileden çıkmıştı.
"Ağlama dersen ağlarım!" dedim ona çemkirerek. Onu ilk defa bana karşı bu kadar sinirli görüyordum.
"Hep bir şeyler yapıp daha sonra ağlıyorsun! Yapma lan yapma!" dedi üzerime sinirle eğilip. Sanki bana vuracak gibiydi.
"Tamam bağırma bana..." dedim hıçkırarak.
"Senin adam olman için ne yapmam gerekiyor? Aklın başına gelene kadar evden dışarı bırakmayayım mı?" sesini biraz daha azaltmıştı. "Semih yemin ederim ki yaparım bunu. Bana bunu yaptırma."
Benim hıçkırıklarım sürerken hızlı hızlı nefes alırken, yeniden dik bir duruşa geçti. Boynunu sağa sola oynattı, dudaklarını yaladı ardından bana baktı.
"Bir hafta dışarı çıkmayacaksın." dediğinde kafamı salladım. Şuan sakinleşmesi için öl dese ölürdüm.
"O çocukla bir daha konuşmayacaksın." sulu gözlerimi kaldırıp itiraz eden bakışlarımı ona diktim.
"Ama o benim arkadaşım." gayri ihtiyari bir şekilde.
"Konuşmayacaksın!" dedi gözlerini sinirle açarak. "Bitti!" dedi kelimeyi bastırıp. İki elini de elinde bir şey varmış gibi birbirine sürtüp iki yana keskin bir şekilde açtı.
Kafamı salladım dudaklarımı büküp, bir elini beline koyup diğerini alnına koyup ovmaya başladı. Derin bir nefes alıp koltuktan kalktım ve yanına gittim. İç çekerek ona sarıldığımda beni itmemişti. Sıkı sıkı sardım yapılı vücudu.
"Kızma ne olur daha fazla.." dedim göğsüne kafamı yaslayıp. Boyum göğsüne kadar anca geliyordu. Ses çıkarmadı. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Gözlerimiz birleşince yeniden sinirlendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOĞUŞ
Ficção Adolescente[TAMAMLANDI] Genç bir gay mahkumun, sıradan bir koğuşa girmesi ile başladı tüm hikaye.