Yazardan;
Sedat sokağın başında duran oğlanın önünde aniden frene bastı ve kapıyı bir hışımla açtı. Kapıyı açık bırakıp dışarı çıktığında, karşısında ki genç korku dolu gözlerle ona bakıyordu. Sedat hızlı yürüdüğü için ceketi havalanıyordu. Çocuğun önüne geçti ve dehşet verici bir sinir ile baktı.
"Semih nerede? Biliyor musun?" ses tonunda ki ölümcül ton, Tuna'yı korkutmuştu. Kafasını olumsuz anlamda salladı.
"Hayır bilmiyorum.." dedi korku dolu bir sesle. Ona halen sinirli bakan adama bakıp "Gerçekten.." dediğinde Sedat karşısında ki gencin samimi olduğunu anladığında dişlerini sıkıp iki eliyle saçlarını sinirle bir saniye kadar bir süreyle karıştırdı. Derin bir nefes alıp elini beline koydu.
"Peki en son ne zaman gördün?" dedi patlamak üzere olan sesiyle. Saat on bir olmuştu ve halen eve gelmemişti. Telefonu açmamayı bırak, çalmıyordu bile. Son çare tek arkadaşı olan Tuna'ya gelmişti.
"En son dershanede gördüm. Erkenden çantasını alıp çıktı, camdan baktığımda bir kadın ile gittiğini gördüm." Sedat kaşlarını çatıp elini belinden çekip gözlerini kısarak çocuğa baktı.
"Nasıl bir kadın?" genç çocuk birkaç saniye düşündü.
"Siyah saçlı bir kadındı, saçları omuzlarındaydı. Üzerinde kırmızı bir uzun bir mont vardı." dedi eliyle de tarif ederek. Sedat birkaç saniye kısık gözleri ile düşününce tarif edilen kişi gözünün önünde direkt belirince, kaşlarını çattı. Elini yanağına atıp sakalını karıştırdı.
"Senin yanına gelirse bana haber ver." dedi karşısında ki sarışın çocuğu uyararak. Tuna kafasını salladı, aslında ona soru sormak istiyordu ama o kadar sinirli duruyordu ki şimdi sırası değildir diye düşündü.
Sedat çocuk kafasını salladığı an arkasını dönüp büyük adımlarla kapısı açık olan arabasına ilerledi ve seri bir hamle ile kafasını eğip bindikten sonra motoru çalıştırdı. Gaza büyük bir öfke ile basarken direksiyonu sıkıyordu.
Yeliz neden onu görmeye dershaneye gelmişti ki? Ve madem en son onu gördü neden kaç saattir çileden çıkmış gibi onu ararken ağzını açıp tek bir laf etmedi? Aklına dolan düşünceler ile direksiyona bir kez vurdu.
"Sikeyim!" diye tısladı dişlerinin arasından.
Beş dakika kadar uzun yolda hızla giderken sağa doğru direksiyonu kırdı. Birkaç dakika sonra Yeliz'in evinin sokağına girince, evlerinin önünde durdu. Işıkları halen yanık olan eve baktığında kapıyı bir hışımla kapattı ve koşar adım kapının önüne ilerledi.
Zile uzunca basarken dişlerini sıkmaktan çenesi ağrımıştı. Kapı birkaç dakika sonra açıldı, Yeliz kapıyı açtığında korku dolu gözlerle ona bakıyordu. Ona bir bakış atıp içeri girdi. Yeğenlerinin içeride oturmuş televizyon izlediğini gördü. Sesini sakin tutmaya çalışarak konuştu.
"Dayıcım..." dediğinde küçük çocukların gözleri ona çevrildi. "Kardeşini al içeri git, annenle bir şeyler konuşmamız gerek." dediğinde Yeliz kapıyı kapatıp yanına gelmişti.
"Tamam dayı." küçük kız kafasını sallayarak cevap verdi ve ardından ayağa kalktı. Kardeşinin de elini tutup onunla beraber önünden geçerken, Sedat kızın saçını okşadı bir saniye. Onlar odaya girip kapıyı kapattığı anda karşısında suçlu bakışlarını gizlemeyen kadına döndü. Kaşları yeniden çatılmışken sinirden karnı kasılıyordu.
"Semih nerede?" karşısında ablasının olduğu bilincinde olarak sakin ama öldürücü bir sesle sormuştu. Yeliz kafasını salladı.
"Ben nereden bileyim Sed-"
"Bana maval okuma!" diye bağırdı Sedat dayanamayarak. Dişlerini sıkarak ona yaklaştı ve işaret parmağını kadına doğru tuttu. "Dershanesine gitmişsin." fısıldayarak konuşunca Yeliz gözlerini kapatıp birkaç saniye sonra derin bir nefes verirken ona baktı gözlerini açıp.
"Evet gittim." dedi ifadesiz bir şekilde.
"Neden?"
"Gitmesini söyledim." dediğinde Sedat kaşlarını çattı. Delirmenin eşiğindeydi.
"Ne demek gitmesini istedim?" Yeliz onun ses tonundan korksa da geri adım atmadı.
"Sizi biliyorum." dedi kafasını dik tutarak. Sedat salise kadar afallasa da, ardından yeniden kaşlarını çattı.
"Ee?" dedi inkar etmeyerek. Yeliz abla bu duruma şaşırdı ve kızınca baktı.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun Sedat? Bu iğrençliği nasıl yaparsın?" diye sordu kafasını kaldırıp, uzun boylu kardeşine bakarken. Sedat dişlerini sıktı.
"Tatava yapma, Semih'in nereye gittiğini biliyor musun?" dedi, şuan ablasının saçma sapan ahkam kesmelerinden önemliydi Semih'in nerede olduğu.
"Bir daha gelmeyecek, peşini bırakacak. Nerede bilmiyorum, sende bilme. Bırak kardeşim ne olursun, kötülüğe daha fazla alet olma..." dedi elini tutmaya çalışarak. Sedat elini çekip onu engelledi. Ardından yüzüne bir saniye iğrenç bir şeye bakıyormuş gibi baktı.
"Kimsesiz bir çocuğu sokağa atınca sen çok mu iyi oldun? Yazık.." dedi ve ardından kapıya doğru ilerlediği sırada Yeliz kolundan tuttu kardeşinin. Sedat bakışlarını ona çevirdiğinde sinirli bakışlarını gördü.
"İbne mi oldun Sedat?" dedi kadın dişlerinin arasından. "Sübyancı mısın sen sen?" diye sordu ardından dehşet ve sinir yüklü sesiyle. Sedat sinirle ona döndü ve kolunu ablasının elinden kurtardı.
"Bundan sonra çocuklarımı da mı yanında tek bırakmamam gerek?" Sedat dehşet içinde yüzüne baktı.
Ablası söyler söylemez dediği şeyden pişman olmuştu, Sedat cinnet geçirmenin eşiğinde elini havaya kaldırdı. Eli titriyordu, sonuna kadar açtığı gözleri dolu dolu olmuştu. Soluğu hızlanmıştı. Yüzünü buruşturdu.
"Sen..." dedi iğrenen bir tonda.. "Yazıklar olsun sana.." dedi titreyen elini yumruk yapıp indirirken. Yeliz'in gözlerinden yaşlar akarken Sedat dolan gözleri ile sinirle karşısında ki abla dediği ama düşmandan beter olan kadına baktı. Kafasını salladı kinle.
"Bir daha gözüm görmesin seni." dedi iğrenen bir tonda. "Ne ölün ölüme, ne dirin dirime bundan sonra."
Ablasına bir bakış daha atıp, arkasından seslenen kadına umursamadan kapıyı açıp dışarı bir hışımla çıktı. Kapıyı arkasından sertçe kapattığında yeniden açıldığını duydu ama hızlı adımlarla arabaya ilerledi. Kapıyı açıp bindiği anda, anahtarı çevirip motoru çalıştırdı ve gaza bastı.
Dolan gözlerinden yaşlar akarken, sinirden ve üzüntüden elleri titriyordu. Gözlerinde ki yaşları titreyen elleri ile sildikten sonra telefonunu çıkardı. Bir numarayı tuşlayıp kulağına götürdü. Dördüncü çalışta açtı.
"Alo Cengiz..." dediğinde karşısında duyduğu sesi kavrayamadı.
"Çocuklara haber ver, etrafa dağılsınlar. Semih kayıp. Herkese haber ver." dediğinde karşı taraftan bir hışırtı geldi.
"Tamam kardeşim." dedi Cengiz endişe ile. Sedat telefonu kapatıp torpido gözüne fırlattı.
Dirseğini pencerenin kenarına dayayıp alnını ovdu. Gecenin bir vakti nereye gider, ne yapar diye düşündükçe deli oluyordu. Gözlerinden yaşlar akarken, o kadar büyük bir yıkımın içindeydi ki, ilk defa bu kadar yıkılmıştı.
"Neredesin kurban olduğum..." diye fısıldadı. Şuan onun kokusuna ihtiyacı vardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOĞUŞ
Roman pour Adolescents[TAMAMLANDI] Genç bir gay mahkumun, sıradan bir koğuşa girmesi ile başladı tüm hikaye.