1. Bölüm Siyah Mercedes

50.4K 1.3K 385
                                    

"Multimedya uyarımı yaparım biliyorsunuz dinlemeden okumayın lütfen"

Yer İstanbul Beykoz sahili... Ağustos ayının son günleri ve çok sıcak bir gün... Öyle bir sıcak ki nem de üzerine eklenince hissedilir sıcaklık derecesi insanı bunaltıyor, nerede gölge bir yer varsa insanların hepsi oraya oturuyordu. Gölge bir yer arayanların, gölgede oturanların aksine; etrafına dahi bakmadan elindeki bavulunu sürükleyerek yürüyen genç bir kız, tamamen güneşin altında olduğundan kimsenin oturmadığı banka gelip oturdu umarsız bir şekilde.

Yaz mevsiminde herkesin açık renk kıyafetlerinin arasında baştan aşağı simsiyah giyinen bu kız, insanların sıcaktan bunalıp kendi dertleriyle uğraşmalarından dolayı çok dikkat çekmiyordu. Siyah bir tayt, siyah kolsuz bluz,siyah şapka, aynı renk ayakkabı ve sürdüğü simsiyah ojeler ve kulpunu indirdiği bavul da bu renk uyumunu bozmuyordu .Üzerindeki renkli tek şey tüm parmaklarına taktığı yüzüklerdi.Üzerine renk veren metaldi sadece. Siyahımsı bir metal... Yüzüğün taşları da siyah olunca ,metalin rengi kendini belli ediyordu biraz daha.

Güneşten dolayı kaşlarını çatıp, başındaki şapkayı alnına biraz daha indirip güneşi engellerken, bavulunu emniyete aldıktan sonra cebinden çıkardığı sigarasını yakıp gözlerini denizden ayırmadan derin bir nefes çekip arkasına yaslandı. Boş manasız bakan gözleri, kırpma refleksini kaybetmişcesine dalıp gitti. Sigarasının son nefesini çekip ayağının altında ezdikten sonra, saatine bakıp ellerini göğsünün üzerinde bağlayıp yüzünde beliren acı bir gülümsemeyle etrafına bakıyordu.

İnsanlar sıcak olmasına rağmen kendilerini dışarı atmışlar; kimi çocuğuyla uğraşıyor , kimi yere boylu boyunca uzanmış yatıyor, kimi kulaklık takmış müzik dinliyor, bir tarafta sevgililer oturmuş, herkes kendi aleminde bir günü daha harcayıp bitiriyordu pervasızca. Gözü çocuğunu azarlayıp bağıran bir kadına çarptı. Çocuğun ayağı takılmış ve elindeki suyu dökmüştü. Kalkıp müdahele etmek istedi sonra vazgeçti. Annesiydi nihayetinde... Keşke kendinin de annesi olsaydı da gereksiz yere bağırsaydı, annesi olsaydı da harçlık vermeseydi, annesi olsaydı da ceza verseydi hem de gereksiz yere. Hepsine razıydı ama yoktu işte! Azarı yiyen çocuk hemen babasına koştu. Babası yalandan annesine kızdı; çocuk nasıl da sarılmıştı babasına gözlerini silerek. Buruk bir şekilde gülümsedi genç kız, babasına sarılıp sığınan kız çocuğuna .

Baba ve Anne. Hayatında gerçek mânâda hiç söylemediği ,söyleyemeyeceği iki kelimeydi. Ne kadar kolay bir sözdü normalde ama olmayan için çok zor ve çok acı iki kelimeydi. Çocuğun annesi gelip sarıldı hemen ve her şey tatlıya bağlanmış oldu. Aile buydu. En yakın arkadaşından biliyordu. Peki kendi kimdi ? Yaz gününde üzerine giydiği siyah kıyafet kadar simsiyahtı kendisi, geçmişi, geleceği...

Kendi de bir anne tarafından dünyaya getirilmişti. Hep merak ettiği ama hiçbir zaman öğrenemeyeceği bir geçmişi vardı. Başını önüne çevirip sorgulamaya başladı kendini, geçmişini...

"Ben Zeynep Yılmaz ... Bebekler doğduğu zaman annesi ve babası isim koyma yarışına girer şu olsun bu olsun diye.Hatta aralarda kavga bile edilir bunun yüzünden ama ben... Doğurulup bir paçavra gibi atılan, adımı dahi karakoldaki polislerin koyduğu ben:Zeynep... Belki annem babam bana bu ismi koymayacaklardı. Karakolda ismim koyulmuş ,devlet bir çok kimsesize yaptığı gibi soyadımı da belirlemiş: Yılmaz... Daha doğar doğmaz siyah bir hayatın içine doğmuşum. Annem kim? Babam kim? Evliler miydi? Tecavüz mağduru bir kadının çocuğu muyum? Ya da erkek çocuk isteyen bir ailenin kız olunca atılan, istenmeyen bebeği miyim? Yoksa benim annem genelevde çalışan biriydi de hamile kaldı ve sonrasında kimden olduğu belirsiz çocuk sokağa mı atıldı?

Yani ben..."

"Kimim ben ? Üç günlük savunmasız bir bebeği sokağa atacak kadar gaddar cani bir anne ya da baba olamaz! Anneler çocuklarını severken kurban olurlar. Benim annem beni kurban etti o zaman babamla birlikte. Anne şefkati derler; anneler madem bu kadar şefkatli neden sokağa atıldım? Bu dünyada kopmayan tek bağ anne ile evlat arasındaki bağ öyle mi!? Hani nerde o bağ? Ben evlat değil miyim!? O söz bile vurmuyor bana( ... ) Keşke ölseydim ama ölmedim yaşıyorum. Neden yaşıyorum? Bu lanet olası dünyanın sıkıntısını çekmek için mi yaşıyorum? İstemiyorlardı beni niye dünyaya getirdiler o zaman?"

SİYAHIN ÖTEKİ YÜZÜ "KİTAP OLDU" 4. Baskısıyla raflarda" #wattys2015 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin