Merhaba! Öncelikle çok özür dilerim. Aylar oluyor, biliyorum, belki de bir çoğunuz ümidinizi kestiniz ancak zor zamanlardan geçiyorum ve doğrusu hayat koşuşturmacası içinde kurgularıma bir yer veremedim bu süreçte. Silmeyi, bitirmeyi veya hiç dönmemeyi çok düşündüm, yapamadım. Bana iyi gelenin ne olduğunu bilmediğim, zorlandığım, kendimle mutlu olamadığım zamanlardan geçiyorum. İşten ayrıldım, şehir değiştirdim, hastalandım, aşık oldum, kırıldım. Ve bir aşkı kalbimde olanca yüküyle taşırken, hele ki bu kişinin kurgu karakterimle çok benzer fiziksel özellikleri mevcutken, bağımsız bir Michael veya Amy yazamadım. Kendimi bağdaştırdım, acı çektim, takdir edersiniz ki yorgun düştüm, özellikle ruhen. İnzivaya çekilip kendimi dinlemem gereken bir sürece giriyorum ve bu dönemde daha çok yazmaya çalışacağım. Merak edip mesaj atan, halimi hatrımı soran herkese çok teşekkür ederim. Bir açıklamayı size borç bildim, bunu hakettiğinizi biliyorum. Hala bekliyorsanız teşekkür ederim, iyi okumalar. Sizi seviyorum. Bu süreç için beni affedin, buna ihtiyacım var.
2019 Şubat
"'Cause I've got a jet black heart / Çünkü simsiyah bir kalbim var,
And there's a hurricane underneath it, tryin' to keep us apart / Ve ardında kasırga var, bizi ayrı tutmaya çalışıyor.
I write with a poison pen / Zehirli bir kalemle yazıyorum,
But these chemicals moving between us are the reason to start again / Ama aramızda hareket eden bu kimyasallar, yeniden başlamamızın nedeni.
Now I'm holding on for dear life/ Şimdi sevgili hayata tutunuyorum,
There's no way that we can rewind / Geri alabilmemizin bir yolu yok.
Maybe there's nothing after midnight that could make you stay / Belki de gece yarısından sonra kalmanı sağlayacak hiçbir şey yoktur.
But now that I'm broken / Ama şimdi kırgınım,
Now that you know it / Şimdi bunu biliyorsun.
Caught up in a moment / Kendimi ana kaptırdım,
Can you see inside? / İçini görebiliyor musun?
The blood in my veins is made up of mistakes / Damarımdaki kan hatalardan yapılma."Calum elindeki kağıdı masanın cam yüzeyine bırakırken çıkmakta olan sakallarını kaşıdı. Dağınık el yazısıyla yazılmış ve buna rağmen düzenli olan şarkı sözlerinden gözlerini ayırmadan konuşurken sakindi.
"Bence gayet..İyiler.."
Luke Calum'un bıraktığı kağıtları eline aldıktan sonra da ayakta kalmayı sürdürdü. Yüzünde hiçbir ifade olmadan, sakince mavi gözlerini satırlarda gezdiriyordu. Odadaki diğer iki çift göz Luke'un tepkisini beklerken o sadece alt dudağını sarkıttı. "Evet"dedi, arkadaşını onaylarken, "İyiler."
"Endişelenmeli miyiz?"
Calum hepsinin korktuğu şeyi dile getirdiğinde Ashton arkasına yaslandı. Luke ensesini gerginlikle kaşırken iç geçirdi. "Doktoruyla bir görüşme ayarlayabilirim."
"İkna edemeyiz."
Calum Michael'ın bunu reddedeceğini bildiği için kendinden emin bir cevapla bu olasılığı kestirip atıverdi.
"Bu ilk değil, Michael hep depresif şarkı sözleri yazıyordu."
Ashton şarkı sözlerinde olağan dışı bir şey görmemiş gibi konuşmaya devam edince Luke elindeki kağıtları öfkeyle arkadaşının önüne attı.
"Evet hep yazıyordu." Uzun boyunun avantajıyla yüzünü Ashton'ın yüzüne eğerken histerik bir şekilde güldü "Ama o zamanlar daha alkol komasına girmemişti, değil mi?"
Ashton rahatsızca yerinde kıpırdandı. Doğru olduğunu biliyordu, üçü de biliyorlardı.
"Onunla konuşmaya çalışalım."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
let the colors /mgc
FanfictionAma sen yoksun ve ben renklerin solmasına engel olamıyorum.