Merhaba! İşte kaçınılmaz sona geldik. O yüzden iyi okumalar diliyor ve beğenmenizi umuyorum. Sizi çok seviyorum.
"..O kadar çok şeye sahibim ama ona karşı olan duygularım her şeyi yutuyor; o kadar çok şeye sahibim ama o olmayınca benim için her şey değersiz.."
*
Sevgili Michael,
Senin gidişinin ardından kendime garip alışkanlıklar edindiğimi biliyor muydun? Burada olsan, yanımda olup yeşil gözlerini süzerek beni izliyor olsan gördüğünde çok dalga geçeceğin ve içimi şuan hatırladığımda paramparça eden ama senden duyduğumda göğüs kafesime bir kelebek sürüsü bahşeden o kahkahalarından birini atacağın yeni yeni alışkanlıklar.
Çiçeklere bakmak, uyumak için her gün daha da az hatırladığım yere kadar sayıları saymak ve karıştırınca başa dönmek, Calum beni zehirleyemesin diye yemek yapmaya çalışıp başaramamak ve yazarların, şairlerin intihar notlarını okumak.
Sonuncusunun diğerlerinden daha az faydalı ve daha yüksek etkili olduğunun farkındayım. Bir insanın kendi hayatını sonlandırırken yazdıklarını ve dünyaya kendisinden geriye bıraktığı son kelimeleri bilmek istemek bir yana, duymak bile insanı baştan aşağı ürpertiyor. Hele ki hayatının geri kalanı olduğunu düşündüğün insanı bu yolla kaybetmiş ve sana kalanın onun titreyen ellerinden yazılmış olan bir kelime de olsa olmadığını aksine sana yalnızca sessizlik kaldığını en acı yolla öğrenmiş bir insansan.
Yine de bana kim olduğum sorulsa, asla bunu söylemezdim. Onlara yalnızca, Michael ve Amy olduğumuzu söylerdim. Seninkine akmış bir ruh, seninkine karışmış bir nefes ve senden ayrı düşünülemeyecek bir kalp olduğumu. Seninle Amy olduğumu, seninle var ve yok olduğumu.
Bu saçma alışkanlıklarımdan ilkine bir hayran sebep oldu. Bana gönderdiği tohumları ektiğim onlarca saksı edindim ve bunlardan çoğunun filizlenmesini izleyecek kadar vaktimin olmayacağı bir sürü bitkim oldu. Hepsine hayatımızda yer alan insanların isimlerini verdim, bizim insanlarımızın. Yalnızca, ikimizin ismi yoktu.
Onların, bizimle birlikte ölmesini istemedim.
Evet, doğru duyuyorsun, Michael. Ölüyorum.
Yüzündeki dehşet ifadesinin yerini bıraktığı şaşkınlığı ve üzüntüyü, dudaklarının aralanışını ve sanki yarısı kesilip senden alınmış gibi içine çektiğin küçük bir nefesi sanki buradaymışsın ve her zaman ikimiz burada, birlikte olacakmışız gibi duyabiliyor ve görebiliyorum.
Kalbim çok zayıf, Michael. Kalbim o kadar zayıf ki yirmilerinin sonunda bir insandan çok daha zor hareket ediyor, yalnızca seni taşımaya gücümün kaldığı kalbimin yetemeyeceği eylemleri yapmadığımda yalnızca uyuyor oluyorum. Neredeyse sonsuzluk gibi geldiğini hissettiğim sayıları birbirinin üzerine ekleyerek saymaya devam ederken uyuduğum uykulardan kabuslarla uyandığım günlerde ise kalbimin uykularımı sürdürmeye bile yetmeyecek kadar zayıf olduğunu farkediyorum.
Bu yüzden sonumun yakın olduğunu ve sana kavuşabileceğim bir Tanrısal mekana doğru yol alacağımı umut etmekten başka bir şey yapamadan bekliyorum. Çiçekleri sulamak, küçük evimin bir gün yığılmış bedenimin bulunacağı beyaz parkelerinde uyuşuk adımlarla yürümek ve seni özlemek dışında hiçbir şey yapamıyorum.
Seni özlüyorum.
Seni birkaç ömür daha yaşasam, birkaç ömür boyunca daha özlerim, Michael. Seni özlüyorum. Seni, kendime dair hatırladığım ilk ve tek şeyi; seni, gözümün yirmi yedi senedir gördüğü tüm renkleri kendine hapsedip kendisiyle sürükleyen adamı, seni özlüyorum.
![](https://img.wattpad.com/cover/224776737-288-k239027.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
let the colors /mgc
FanficAma sen yoksun ve ben renklerin solmasına engel olamıyorum.