again

95 18 38
                                    

Merhaba! Yayınlamayayım dedim ama dayanamadım. Bu kurguyu hem bir an önce tamamlamak istiyorum hem de hiç bitmesin isteyecek kadar alışmışım. Bu yolda hala benimle olan herkese çok teşekkürler, umarım seversiniz. İyi okumalar!

"Michael."

Michael elini karşısındaki kadına bir centilmen edasıyla uzatırken bardaki gürültü yüzünden ismini söylerken bağırmak zorunda kalmıştı.

Luke gülümsedi.

Arkadaşının karşısındaki kadından büyülendiğini biliyordu, kim büyülenmezdi ki? Michael'ın Amy'le bu yaşlarında olması gereken en son şekilde rutine bağlayan sıkıcı bir ilişkileri varken Jennifer gibi bir kadın, elbette ilgisini çekerdi. Kızıl, düz saçları ve Amy'nin aksine oldukça gösterişli vücuduyla Jennifer herkesi kendi çemberine çekebilen dişil bir enerjiyle donatılmıştı ve Luke, arkadaşının ondan etkilenmesine karşı büyük bir memnuniyet duymaktan kendini alamadı. Amacı bu değildi elbet ama bunun olması da onun işine yarardı.

"Jennifer."

Jennifer elini uzatıp, Michael'ın kendisine uzattığı elini sıkarken gülümsedi ve Michael'ın yüreğinin teklemesine sebep oldu. Michael, böyle hissetmeyeli ne kadar uzun zaman olduğunu hatırlamıyordu. Evli bir çift gibi kavgalar ve duygusuz sevişmeler üzerine kurulu ilişkilerini ve Amy'i kafasından atmaya çalışarak "Memnun oldum."dedi ve Jennifer'ın avcundan çekilen elinin yaşattığı boşlukta biraz bekledi.

Yıllar sonra kendini o boşluklardan birinden atacağının bilincinde değildi henüz.

Luke, gece boyunca sohbetlerini derinleştiren ve aralarındaki çekimi yanlarında üçüncü kişi olarak kim bulunsa hissedebileceği kadar artıran bu ikiliyi keyifle izledi ve gecenin sonunun nerede ne şekilde biteceğini çok iyi bildiği için birasından rahat bir yudum daha alarak arkasına yaslandı.

Luke, o gece nasıl bir felaketler zincirinin ilk halkasını oluşturduğunu ve bunu kendi elleriyle ilmek ilmek ördüğünü bilmiyordu. Bilse yapar mıydı, şimdi bu soru ona sorulsa gözünü bile kırpmadan hayır derdi. Hiç bir şeyden bu kadar emin olamazdı, hayır derdi. Arkadaşının uçuruma sürüklenen adımlarının ilkini atmasını sağlamıştı, onu iten insanı elleriyle getirmişti ona. Kendini hiçbir zaman affedemeyeceği tüm bu gerçekler her gece birer kabus olarak onun boğazına çöküyor, Luke yarım saati geçmeyen uykularından boğulurcasına uyanana kadar da onun nefes almasına izin vermiyorlardı.

Çeşmeyi açıp soğuk suyun altına ellerini sokarken derin bir nefes aldı. Kabuslardan biriyle daha mücadele edememişti ve her yeri titreyerek uyandığında yanına giderek uyuyan yüzüne bakıp sakinleşeceği bir Amy yoktu aylardır bu evin içerisinde.

Çivi gibi keskin ve buz gibi soğuk suyu elleri uyuşana kadar ellerinin üzerinde açık tutup ensesine biraz su çarptı ve kendine gelmeye çalıştı. Ensesindeki sarı bukleler ıslanıp daha koyu bir renk alırken aynaya baktı ve kırmızı halkalarla çevrili mavi gözlerinden kaçırdı kendi gözlerini.

Amy'nin burada olmasına o kadar ihtiyacı vardı ki.

Bunun çok bencilce ve aptalca olduğunun farkındaydı ama plansız ve ani bir dürtüyle buna ihtiyaç duyuyordu günde belki de onlarca kez. Yıllar önce bir söz duymuştu, insanlar kötü bir şey yapacakları zaman önce vicdanlarını susturacak bir sebep bulurlar, diyordu sözün sahibi. Luke da bunu yaşıyordu aslında, bu kabuslar gerçekleri ve hatalarını her yüzüne vurduğunda Amy'nin hala hayatta olduğunu ve nefes aldığını kendi gözüyle görüp nabzını yoklamak ve emin olmak onu rahatlatıyordu.

Yine de, bu bencilliği yüzünden Amy'i tedaviden alıkoyamazdı. Yapmamıştı da. Amy aylardır oradaydı ve tedaviye iyi yanıt veriyordu, iyileşiyordu.

let the colors /mgcHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin