Yazıp yazıp duruyorum, okumazsanız vallahi alınmam jshfjs Şaka bir yana sıkılıyorum ve kurgulara sarmış durumdayım. Zaten Let The Colors'ın sonlarına yaklaştık ve umarım gidişattan memnunsunuzdur. Neyse çok konuştum, iyi okumalar, sizi seviyorum!
Calum, konuyu nasıl açacağını bilemeden ellerini birbirine sürttü, ne zaman gergin olsa yaptığı gibi. Herkesi toparlamaya çalışmasının yanında o da çok yorulmuştu; dağılmış bir müzik grubu, ölen çocukluk arkadaşı ve onun ardında kalan kız arkadaşı vardı. Açığa çıkanlar, pişmanlıklar, yıkılanın ardından oluşan ve aylardır ortadan kalkmayan toz duman.. Calum tüm bunların arasında kendi akıl sağlığını koruyabilmekte artık zorlanıyordu.
"Amy'i.."dediğinde Luke'un mavi gözleri, arkadaşına çevrildi "Hastaneye yatırmalıyız."
Calum beklediği tepkiden çekinirken Luke, onun beklentisini karşıladı ve mavi gözleri öfkeyle parlayarak arkadaşına döndü. "Ne dedin sen?"dedi, sanki Calum ona Amy'i ölüme terketmeliyiz demiş gibi. Luke için iki cümle farksızdı.
Calum açıklamak için dolgun dudaklarını diliyle ıslattığında Luke elini kaldırıp onu susturdu ve "Amy'i bırakacak mıyız?"diye tekrarladı. Calum sessiz olması için onu uyarınca ikisi de dönüp Ashton'la beraber çimenlerde oturan Amy'e baktılar. En son yıllar önce giydiği çiçekli elbisesi artık üzerinden dökülüyordu. Calum ve Roy'un yeni evlerine taşındıkları zaman buluştukları zaman giymişti bu elbiseyi. Yanında Michael vardı, gözleri parlıyordu ve mutluydu. Bugün bunların hiçbiri yanında değildi. Yüzünde eğreti bir gülümseme, titreyen elleri ve bir tutam kalan cılız saçlarıyla herkesin tanıdığı Amy'den çok farklıydı. Luke başını iki yana sallarken "Hayır."dedi, "Onu bir değil bir çok kez bıraktık. Bu kez olmaz."
Calum, Luke'un kendisini suçladığı şey yüzünden sakin kalmaya çalışırken derin bir nefes aldı ve onu biraz daha kuytuda konuşabilmek adına çekiştirdi. Luke, kolundan tutan arkadaşının elinden kurtulurken Calum'ın endişeli gözlerine uzunca süre baktı. "Hayır dedim, Calum"dedi, "Tekrarlamasan iyi edersin."
Luke ona böyle bir teklifle gelmelerini bile anlamıyordu, Amy'i bir yere bırakmayı aklından bile geçirmezdi. Hele ki ona yaşattıklarından sonra her gece pişmanlıkla kavrulan kalbini ve uykularını bölen huzursuzluğu düşündükçe. Calum ise Amy'nin iyiye gitmediğinin farkındaydı, bir uçurumdan yuvarlanıyorlardı ve hepsi yeniden ayağa kalkarken Amy kalkamayabilirdi. Bunu ona yapamayacaklarını düşünüyordu, Ashton'ı ikna etmek de çok zor olmuştu ama bunun Amy'nin iyiliği için olduğunu anlayabilmişti en azından. Luke böyle değildi. Pişmanlığı yüzünden mantıklı düşünemiyordu, Amy kalkamazsa Luke da onunla beraber ölümü beklerdi. Calum onun geceleri Amy uyurken yanına gidip ağladığını ve fısıltılarla konuştuğunu duyuyordu.
"Luke.."diye mırıldandı, arkadaşının Amy'nin üzerinde olan bakışlarını kendine çekerken, "Artık toparlanmalıyız."
"Toparlanalım o zaman!"diye bağırdı, Luke. "Toparlanalım işte, hep beraber."
"Amy'i toparlamayı biz başaramıyoruz dostum."
Luke sırtını Calum'a dönerken sıktığı yumruğunu ısırdı ağlamamak için.
Calum arkadaşının sırtına dokunurken elinin altından kasılan sırt kaslarını hissetti. Hepsi için oldukça zordu ama Luke belirli sebeplerden ötürü daha çok zorlanacaktı, yine de yapmalıydı işte. Hep birlikte batamazlardı, Amy olmadığı zaman daha kolay olacağını hepsi biliyorlardı.
"Amy için de böylesi daha iyi olacak."diye mırıldandı Calum, "Bizim bu hayranlara karşı da bir sorumluluğumuz var. Amy de bunu biliyor, kabul edecektir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
let the colors /mgc
FanfictionAma sen yoksun ve ben renklerin solmasına engel olamıyorum.