you beat me

78 18 29
                                    

Selam! Sonlara yaklaşıyoruz ve bu beni çok üzüyor ama yazmayı da bırakamıyorum. Umarım bu gidişattan memnunsunuzdur, lütfen yorumlarınızı esirgemeyin. Sizi seviyorum, iyi okumalar!

Luke, çenesini yasladığı pencere kenarından çekip doğruldu. Bakışlarını yatağında kıvrılmış, kıvrıldığı haliyle küçücük gözüken Amy'e çevirince gülümsedi. Dışarıdan bakan biri onun çok huzurlu bir uykuda olduğunu söyleyebilirdi rahatlıkla, oysa içinde kopan fırtınaların yalnızca bir kısmını bilenler bile Amy'nin huzurlu uykularının seneler öncesinde kaldığını anlayabilirdi.

Luke'un saatlerdir izlemekte olduğu cama vuran damlaların sesi, Amy'nin uykusunda aldığı kesik nefesleri bastırıyordu. Luke, Michael'ın sağanak yağmuru ne kadar çok sevdiğini hatırlayınca bakışlarını karanlık odada gezdirdi. Burada hala arkadaşının hayaleti geziyor gibi hissediyordu, zaman zaman ürperiyor ve sanki elini uzatsa ona dokunabilecekmiş gibi dikkatle hareket ediyordu. Her an evin bir yerlerinden çıkacak ve konuşacaktı sanki. Neden ortadan kaybolduğuyla ilgili bir şeyler söyleyip ona küsmelerine izin vermeyecek ve yeşil gözlerinde bir parıltıyla gülümseyecekti.

Ama olmuyordu.

Her birinin her sabaha bu beklentiyle uyandığını biliyormuş ve sanki mümkünmüş gibi onu daha fazla özlemeleri için bir yerlerde saklanmaya devam ediyormuş gibiydi. Luke uyandığı yerde -ki genelde bu Amy ve Michael'ın dairesinin alt katındaki oturma odasında bir koltuk olurdu- gözlerini açar açmaz etrafa bakınıyor, Michael'ın varlığına dair bir şeyler arıyordu.

Bulamıyordu.

Luke uyuşuk adımlarla oturduğu sandalyeden kalkıp Amy'nin yalnızca bacaklarında duran yorganını, sıkılı yumruklarının arasından çekip aldı ve üzerine örttü. Titreyen parmakları Amy'nin seyrek siyah saçlarında gezinirken her akşam yaptığı ve artık bir görev bildiği süreci tamamlamış oldu, Amy'nin uyumasını beklemiş uyuduğundan emin olana kadar da yanında kalmıştı.

Calum, Amy'nin odasının aralık kapısından bakınca gördüğü manzara yüzünden titrek bir nefes aldı. Luke, dizlerinin üstüne çökmüştü ve Amy'nin saçlarını okşuyordu. Kapıyı hafifçe ittirip içeri girdiğinde Luke, arkadaşını farketti ve sanki bir ölüyle konuşurken yakalanmış gibi hızla çekti ellerini. Hızla ayağa kalkıp Calum'ın bakışları altında odadan çıktı ve her zaman yaptığı gibi bunun hakkında konuşmaktan kaçtı.

Calum, Amy'nin bulunduğu odaya girip elinde tuttuğu bardağı ve avcundaki ilaçları komodinin üstüne bırakırken Amy'e baktı. Derin bir uykuda olduğu belliydi, çoktan uyumuş olmalıydı. Arka cebindeki telefonunu çıkarıp saate baktı.

3.04.

Calum, Amy'nin uyurken bile yorgun gözüken yüzüne bakarken iç çekti. Luke, bu gece her zamankinden daha uzun kalmıştı bu odada. Sebebini hepsi çok iyi biliyorlardı. Yarın, Amy'i haftalardır araştırdıkları ve sonunda ikna olacakları kadar iyi buldukları bir polikliniğe yatırıyorlardı. Hepsinin birbiriyle konuşmaktan kaçındığı ve sessizce kendi içinde hazırladığı veda da tam olarak buydu işte.

Calum, Amy'e bu konuyu açtıkları zamanı hatırladı. Birkaç gün oluyordu. Amy gülümsemiş ve bakışlarını üçünün arasında gezdirerek "Tamam."demişti. Böyle bir tepkiyi beklemedikleri için birbirlerine bakıp anlam vermeye çalışmışlardı, Amy ise elini havada savurup "Zaten çok bile yük oldum."demişti. Sonraki yarım saat, Amy'i yük olmadığına ikna etmeye çalışmalarıyla geçmişti. Zor olmuştu. Bağırsa, ağlasa ve nefretini kussa kolay olurdu; böyleyken çok zor olmuştu. Amy sadece gülümsüyor ve sorun olmadığını söylüyordu, hatta Luke'un sırtını sıvazlayıp "Sorun değil, Lukey."bile demişti ki bunlar Amy'nin haftalardır kurduğu tek cümlelerdi aynı zamanda.

let the colors /mgcHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin