2 bölüm ; Ego manyağı.

2.5K 108 17
                                    

Ev diye adlandırdıkları daha çok saray ve ya köşk arasında gidip geldikten sonra villa da karar kıldığım eve doğru ilk adımımı atmıştım. Siyah ve beyaz renklerin hakim olduğu geniş salonda dikkatimi çeken ilk şey ekranını dahi tahmin edemediğim o dev televizyondu

Önümde yürüyen daha ismini bilmediğim müstakbel kocam(!) merdivenlerden çıkmaya başlayınca ben de peşinden ilerledim. Her adımda kokusu daha çok burnuma dolmaya başlarken hangi parfümü kullandığını çözmeye çalışıyordum.

Üst kata ulaştığımızda ikinci kapıda durup kapıyı açtı.

İçeri girdiğimde bu büyük odanın renginin mor olduğuna kanaat getirmiştim. En sevdiğim rengin içine düştüm iyi mi.!

Yatağın yanındaki beyaz gardrop ve hemen karşısındaki makyaj dolabı dikkatimi çekti.

- Bu oda başkasına mı aitti.? -  diye sormaktan kendimi alamadım.

Makyaj dolabı kullanılmışa benziyordu..

Ve üzerindeki oje lekeleri de görünüyordu.

- Bu işlere  kafanı fazla yorma ve yerleş. Akşam yemeği için birşeyler ayarlarım. - deyip kapıyı kapadı.

Yürüyen ego!!!!

Önüme dönüp bavulumu araladım.

İçindeki bıcır bıcır elbiselerimi beyaz dolabın içine yerleştirmeye başladım.

Elbiseler renk sırasına göre ayrılmalı...

Kırmızılar en köşeye...Maviler orta..

Şurası siyahlara ayrılmalı ve burası da beyaz. Siyah beyaz olanları da ikisinin ortasına koyarım. Diğerleri de köşeye geldi mi tamamdır!

Sıra geldi pantolon, etek ve şort üçlüsüne.

Diğer kapağı açıp aynı şekilde renklere göre sıraladım. Renk sıram asla değişmez.

Bavulumda geri kalanları da diğer bölmelere yerleştirdim. Çantamın içindeki makyaj malzemelerimi de dolabın üzerine sıraladım. İki tane çekmecesi vardı gerçi ama açma ihtiyacı bile duymadım.

Ben makjay bocası değilim ki o kadar malzemem olsun.

Odamda bir banyonun olmasının mutluluğuyla bornozumu kaptığım gibi duş almak üzere ilerledim.

Şampuan, duş jeli (hem de Narlı oha.!!!), saç kremi, saç bakım şampuanı , duş sonrası kakaolu bakım yağı...

Bunların hepsini o yürüyen ego almış olamaz. Böyle şeylerden anlayacağını sanmıyorum.

Bana ne canım, sadece merak.!

Soğuk suyun altında rahatlarken hala kavgayı düşünüyordum.

O aptal kavgayı yapmış olmasaydım, şu an bu tanımadığım çocuğun evinde olmayacaktım, yarın onunla evlenmeyecektim mesela.

Soğuk kanlılığını iki dakikada ortaya koyabilirdi.

Bu malca düşüncelerime son verip duşuma devam ettim.

Yaklaşık 10 dakika sonra bornozuma sarılarak odaya geri döndüm ve dolabın karşısına geçip lacivert renkli kotumu ve beyaz bir kazağımı geçirdim üstüme.

Kasım ayındayız sonuçta, boru değil.!

Saçlarımı kurulayıp taradıktan sonra yukarıdan gevşekce bir at kuyruğu yapıp dışarı çıktım. Geldiğimiz merdivenlerden aşağıya indiğimde burnuma dolan pizza kokusuyla gülümsedim.

Yürüyen ego bazen bu tip işlere de yarıyor sanırım. Kokuyu takip ederek girdiğimde mutfak olduğunu anladığım kırmızı beyaz dolaplara sahip olan ultra lüks eşyalara göz gezdirdim. Arkamdan gelen sesle kafamı çevirdiğimde...o gözlerle karşılaştım.

- Şey...yani ben...

Heyecandan ne diyeceğimi bilemezken umursamaz tavrıyla gözlerini devirip mutfağa girdi.

Buzdolabını açıp buzlu bir su şişesi çıkarıp dolaptan aldığı bardağa doldurmaya başladığında elimde olmadan ona yönelip bardağı kaptım. Çeşme'den üzerine biraz su koyup ılıştırdım. Eline verdiğimde kaşları havaya kalkmış tuhaf tuhaf bakıyordu bana.

- Soğuk içmemelisin hasta olursun.- dedim direkt kendimi savunarak.

İkinci kez gözlerini devirip suyu kafasına dikti ve masaya oturdu.

Önemli değil seni ukala.!

Pizza diliminden bir parça alıp ağzına attığında bana baktı.

-Otur..- dedi ağzındaki lokmasını bitirmeye çalışmadan.

Karşısındaki sandalyeye yerleştiğimde hala beni umursamadan yemek yiyordu.

Bende pizzadan bir dilim alıp ağzıma götürdüm ve ufak bir ısırık kopardım.

Kıtlıktan çıkmış gibi yemeye devam ederken nasıl olupta bu kadar ince kaldığını kendime sormadan edememiştim.

Masadakilere uzanırken etkisini artıran parfüm kokusunu iyice içime çektim.

Gözlerimi kapatıp düşünmeye başladım.

Biliyorummm bu kokuyu biliyorrummm.!

Hızla gözlerimi yeniden açtığımda tuhaf tuhaf bana baktığını fark ettim.

-Burberry London.!

Anormal bakışları ikiye katlandı.

-Parfümün Burberry London.!- dediğimde

üçüncü kez gözlerini devirdi.

-Sorsaydın söylerdim bu kadar çabaya gerek yoktu.

Sinirlendiğimi hissettiğimde elimdeki dilimi tabağa geri bıraktım.

- Egonu susturmadığın için sesini duymam zor oluyor. Bu yüzden sormaya tenezzül etmedim.!

Kaşlarını çatarak bakıyordu bu seferde ama ağzında ki lokma eksik olmuyordu.

-Her neyse seninle kavga edecek değilim. Nikah işlemlerini hallettim. Yarın ufak bir imza yeterli olacak. Merasime gerek yok nasıl olsa sahte bir evlilik.

-Tamam.. - dedim çok geçmeden

Meraklı değildim ama mecburdum. Bir anlaşma yapmıştık ve buna sadık kalmalıydım.

-Neden çakma bir evlilik istiyorsun.?

dedim, bugün bunu ikinci kez soruyordum.

-Seni ilgilendirmediğini söylemiştim.

-Adını bile bilmediğim biriyle evleniyorsam, ilgilendirir.

-Adımı bilmiyor musun yani? - dediğinde gözlerini deviren kişi ben olmuştum.

-Nereden bilebilirim ki? Hiç söylemedin.

Kolasından bir yudum aldıktan sonra peçetesiyle ağzını sildi ve masadan kalkıp kapıya ilerledi. Yine bir sorumu cevapsız bırakacak işte diyordum ki kapıyı kapamadan önce sesini duydum.

-İsmim Furkan küçük cadı.

Kapının kapanmasıyla birlikte kendi kendime mırıldandım...

Furkan.!

***************************************

Umarım hikayemin 2 bölümünü beğenmişinizdir.
Güzel yorumlarınız için çok teşekkür ederim, beni çok mutlu ettiniz. ♥
3 bölümde görüşmek üzere...
Sevgilerden bir demet!

Saçma sapan bir aşk .Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin