Hyunjin sessizce evin kapısını örtüp kendi evine yürümeye başladı. Pes etmemesi gerektiğinin farkında olsa da, birkaç gün için kafasını boşaltmaya çalışması gerekiyordu. Delirecekti yoksa.
Sırt çantasından ev anahtarını çıkarıp kilidi çevirdi. Seszce girmeye çalışsa da ufaktan çıkan demir sesi sertçe gözlerini kapatmasına neden olmuştu. Aralanan kapıyı açıp sırt çantasındaki fazla kitapları yere boşalttı. Ders kitaplarının hepsini taşıyordu Seungmin'de kaldığı için. Artık buna gerek yoktu.
Düzenli şekilde yerdeki kitapları üst üste dizdikten sonra yine sırt çantasını sırtına taktı. Abisi kitapları gördüğü an neler olduğunu anlayacaktı, bu yüzden onu uyandırmaya gerek olmadığını düşünmüştü.
Sessizce kapıyı çekip Jisung'un ondan istediği kitabı bulabilmek için durağa yakın bir kitabevine girdi. Buraya sık gelirdi. Kitap okuduğu için falan değil, yanlış anlaşılmasın. Seungmin'in hep geldiği kitabevi burasıydı çünkü.
Dün ağlarken aynı zamanda etraflıca düşünmüştü yaşadığı şeyi. Seungmin misantropluktan kurtuluyordu. Changbin'i Hyunjin'den daha da seviyor gibiydi. Bu tabii ki Hyunjin'i incitmişti fakat aşık olduğu kişi böyle istiyorsa böyle olmalıydı, değil mi?
Seungmin'e tavır alacak konumda değildi Hyunjin, bunun farkındaydı. Zaten güvenini kazanması zor olmuştu. Bu şeyi daha fazla açıklamazsa o güven de kırılacaktı. Seungmin'in anlamasına şaşırmıştı, iyi gizlediğini düşünüyordu oysa. Bir şeyler sakladığını fark etmeyeceğini sanmıştı. Yanılmıştı ama. Seungmin fark etmişti.
Peki, şimdi ne yapacaktı?
Neyi bekliyordu her şeyi anlatmak için?
Seungmin'in onu gerçekten affetmesini bekliyordu. Gerçekten. Normal bir kişi yapsa affetmeyeceği şeyi affedebileceği bir konumda olmak istiyordu. Aşık olduğu kişi olmak istiyordu.
Minnie, Hyunjin için çok değerliydi. Zamanında, küçük yaşta yaptığı hatalar yüzünden ayrı düştüklerinde farkına varmıştı Seungmin'e ihtiyacı olduğunu.
Seungmin'in de kendisine ihtiyacı olsun istiyordu işte. Onu affedebilsin istiyordu.
Kitabevinde aptal düşünceleri arasında kaybolduğunu fark ettiğinde yaklaşık 5 dakika geçmişti bile. Jisung'un ona söylediği kitabı alarak çıktı. Kitabevi sahibi amcayla sohbet etmek istese de okula gecikmek istemiyordu.
Durağa yarım saat erken geldiği için tam otobüsün kalkacağı zamana yetişmişti. Bundan yarım saat sonra gelse 15 dakika beklemek zorunda kalıyordu genelde. Seungmin de öyle yapacaktı mesela.
Okula vardığında sınıfına çıkarak Jisung ile oturduğu sıraya yöneldi. Sıranın altına bıraktı kitabı.
Aklına gelen küçük chibi Seungminleri kovmak için elinden geleni yapıyordu dersin başlamasını beklediği bu süreçte. Belki uyurum, diyerek kafasını sıraya gömdü. Yarım saat boyunca gözleri kapalı bekledi. Tam uykuya dalacakken, zil çalmıştı.
Yine de on beş dakika önce gelmesine rağmen onu rahatsız etmeyen Jisung'a teşekkür etti.
××××
"Hyunjin gözlerin balon olmuş. Helyum balon hem de."
"Biliyorum."
"Öğle yemeği yemiyor musun?"
"Tch."
Jisung boş sınıfta yankı yapacağını bilmesine rağmen sıralarına yumruğunu çarptı. "Beni deli etme Hwang. Kalk şuradan yemek yemeye! Daha basketbol maçını izleyeceğiz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
misanthrope, hyunmin ✓
Fanfiction"Konuşmamaya yemin falan mı ettin?!" "Tek istediğim beni yalnız bırakman!" "Bu yüzden her gün rutin olarak sana geliyorum bebeğim." Seungmin karnının yamulduğunu hissederken yüzünü ekşitti. "Midemi bulandırıyorsun." "Sen de aklımı." "Ne?" "Dersim...