"Nasıl anlattın?"
"Anlattım işte Chan hyung. Bana saldırdı resmen." Hyunjin sahte bir gülümsemeyle elinde döndürdüp durduğu telefonu bıraktı. "Tahmin de hak da etmiştim zaten."
Chan onaylamaz bir sesle kardeşini kolları arasına aldı. "14 yaşındaydın Hyunjin. Yalnızca 14. İlk kez tattığın bir duygu. İnsanlar hatalar yapabilir. Ne kadar büyük de olsa, ne kadar etkili de olsa eğer gerçekten hatasını anlamışsa ve samimiyetle senden özür diliyorsa ona öfkeli kalmamalısın. Sangmin bile seni affetti, üstelik en çok acıyı o çekti. Akrabaları, çevresi, herkes ondan iğrenmeye başlamıştı. Üstelik olmadığı biri gibi görüldüğü için. Yine de kardeşine zarar gelmesin diye kabullendi ve sustu, değil mi? Sen de ağır şeyler yaşadın. Seungmin tam olarak düşünememiş o an. Sen en yakın arkadaşını bıraktın, hiç bilmediğin bir şehire geldin. Daha alışamadan iki hafta sonra annenin kaza geçirdiğini hatta komada kalacağını öğrendin. Senin de neler yaşadığını ben gördüm Hyunjin. Gerekirse ben Seungmin ile konuşurum. Buna rağmen affetmezse yapacak bir şey yok. Seni onun abisi, her şey başına patlayan çocuk affetmiş bir kere. Seungmin affetmezse saçma olmaz mı? Eminim Sangmin de bir şeyler yapacaktır. Sen bana güven. Sonunda anlatman iyi oldu."
Hyunjin dolan gözlerini abisinin tişörtüne silip kollarını ona sardı. "Okula gitmek istemiyorum."
"Peki. Birkaç gün gitmeyebilirsin. Ben izin alırım."
Saçlarını okşayan elin sahibine bakmak için kafasını kaldırdı. Abisi derslere önem veren biriydi fakat gitmemesine izin mi veriyordu?
"Ciddi misin? İzin veriyor musun?"
"Tabii ki Hyunnie. Biraz dinlenmen gerek. Sangmin'i arayıp Seungmin'i de okula göndermemesinin iyi olacağını bile söyleyebilirim. Muhtemelen o daha şoktadır."
Hyunjin kafasını sallayıp yavaşça geri çekildi. "Jisung'a haber verip telefonumu kapatacağım hyung. Sonra uyurum. Yarın bana ulaşamazsan endişe etme, telefonum kapalı kalır. Evden çıkmam zaten."
"Tamam, sen git uyu hadi."
Hyunjin kafasıyla onaylayıp yavaşça merdivenleri çıkmaya başladı. Abisinin çoktan Sangmin'i aradığını farkındaydı. Konuşmaları için onları yalnız bıraktı. (y/n: sangmin karakteri bir idol veya bir model veya bir ulzzang değil, hayal ürünü bir karakterdir.)
Odasının kapısını kapatarak turuncu yorganına sarıldı. Pingu yanında olmadığı için rahat edemiyordu. Normalde Seungmin'i Pingu ile uyurken hayal edip uykuya dalardı ama bu sefer Seungmin'i hayal etse tüm gece ağlayacak gibi hissedecekti.
Telefonuna ulaşarak bildirimlere aldırmadan Jisung'u aradı. Telefon ikinci çalıştan sonra açılmıştı.
"Alo? Konuştunuz mu Seungminle?"
"Konuştuk. Bana iğrenç olduğumu söyledi. Evinden kovdu. Hayatından da kovdu. Eve geldim. Ağladım. Yatmadan önce seni aradım çünkü yarın telefonumu kapatacağım. Okula da gelmiyorum."
"..."
"Jisung? Bir şey de yoksa yüzüne kapayacağım."
"Yanına gelebilirim."
"Ne? Saat gecenin bilmem kaçı. Yarım saatte otobüsle anca gelirsin sen buraya. Gerek yok."
"Olmadı yarın gelirim. Yalnız kalma."
"Asıl yalnız kalmam gerek gibi hissediyorum. Sağol yine de."
"Ne demek oğlum? Güzelce dinlenmeye çalış o zaman. Uyuyamazsan arayabilirsin."
Hyunjin yüzünde oluşan gülümsemeyle kafasını salladı. "Tamam. Görüşürüz."
"Görüşürüz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
misanthrope, hyunmin ✓
Fanfiction"Konuşmamaya yemin falan mı ettin?!" "Tek istediğim beni yalnız bırakman!" "Bu yüzden her gün rutin olarak sana geliyorum bebeğim." Seungmin karnının yamulduğunu hissederken yüzünü ekşitti. "Midemi bulandırıyorsun." "Sen de aklımı." "Ne?" "Dersim...