Her zamanki siyah maskesiyle okul dolaplarının kenarından yürüyen çocuk, yanından geçen tek tük öğrenci olmasına rağmen her parfüm kokusu aldığında kasılan midesiyle başa çıkmaya çalışıyordu.
İnsanlık hastalıklıydı. İnsanlar hastaydı. Bencil, açgözlü, egolu, iki yüzlü, ağzından tek doğru söz çıkmayan, sadakat nedir bilmeyen, yaşadığı yerin veya yanındaki insanın kıymetini bilmeyen, düzeni bozan ufak evren parçacıkları.
Yaratılan en iğrenç şey.
Aynaya bakmak bile istemiyordu Seungmin. Bu mide bulandırıcı soydan geliyor olduğunu düşündükçe kendini yumruklamak istiyordu. İğreniyordu kendinden. Ama en çok da etrafındakilerden.
Bu yüzden astronot olmak istiyordu işte. Uzaya gidip kaybolmak, küçükken meslek edindiği Venüs gezegeni olma fikrini en azından Venüs'ü kendi gözleriyle görerek gerçekleştirmek istiyordu.
İç çekerek elindeki kitapları sonunda vardığı kütüphaneye bıraktı. Şanslı olmalıydı ki, bugün sabahtan beri Hyunjin'i görmemişti.
Hyunjin, başının belası.
Herkese gerçeği söyleyen o bela.
Tamam, belki de insanları dilsiz olduğu konusunda kandırmak kötü bir davranış olabilirdi.
Ama kesinlikle insanların yapmacık tavırlar sergilemesinden daha iyiydi. Bu sayede insanların gerçek kalplerini görebilmişti. Hâlâ tam olarak kimseden haz etmese bile iki kişi dilsiz olduğunu sanarak şefkatli yaklaşmıştı ona. Diğerleri ise yüzüne gülüp arkasından konuşan, hatta yüzüne bile iğrenç sözler sarf eden aptallardı.
Bu şey 2 ay sürmüştü. Koskoca 2 ay boyunca bu küçük yalanı sürdürmüştü. Öğrenilmesi ise tamamen bir kazaydı.
Bir gün üstüne dökülen sıcak kahve bedenini yaktığı işte acıyla bağırmıştı koca kantinde.
Herkes o zaman sorgulamıştı bu dilsizlik meselesini. İki gün sonra da Hyunjin salağı yüzünden ortaya çıkmıştı. Hyunjin olmasaydı belki sadece öyle kalırdı, mucize oldu da iyileşmiş falan sananlar olabilirdi. Ama Hyunjin onu takip ederek öğrenmişti bu yalanı. Okula yayıldığı için de Seungmin şuan ahlaksız, kötü ve yalancı olan o öğrenciydi. Okulun ona verdiği isime gülüyordu bazen. Ahlaksız? Asıl ahlaksızlıklar temizlik malzemeleri olan odada yapılan şeylerdi. İnsanlar gerçekten pislik varlıklardı.
Bu günlük düşüncelerini bir kenara bırakıp boş bulduğu kütüphanede dolanmaya başladı. O sevmediği insanların kitaplarını okumaya pek niyeti yoktu ama yapacak bir şeyi de yoktu. Boş olan son dersinde sınıf gibi iğrenç bir insan toplumunda durmak istemiyordu. Mitoloji kitaplarının olduğu bölüme ilerledi. Onu eğlendirebilecek tek şey bu kitaplardı.
Her ayda bir okuduğu Yunan Mitolojisi kitabını aldı eline.
Tüm mitolojiler harikaydı ona göre. Bu yüzden her ayda bir elinden geldiğinde mitolojilere göz gezdirirdi.
Gözlerden uzak olacağı, kütüphane kapısına en uzak duvardaki kuytu masaya oturdu. Hem kütüphanede bulunan bir iki insandan uzak kalmıştı, hem de kapı açılıp kapanma sesini pey duyamıyordu.
Gülümseyerek ona güzel gelen her zamanki kitap kokusunu içine çekti kapağı açar açmaz.
Elindeki kitabın pek zarar görmemesi onu sevindirmişti. Bu okulda cahil insanların mitoloji kitapları okuyacağını da düşünmezdi pek ama, en azından kitabın zarar görmemiş olması hoşuna gidiyordu.
İlk satırdan başladı sonunda.
Başlangıçta, Antik Yunanlılar göre, ne tanrılar vardı ne de insanlar, ne gece ne de gündüz, ne gezegenler ne de yıldızlar Sadece hiçlik vardı ve sonsuza kadar serilmişti. Sonra birdenbire hiçliğin ortasından, yeryüzü meydana çıktı. O, kıvrımlı hatları ve sıcak kalbiyle, çok güzel bir dişiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
misanthrope, hyunmin ✓
Fanfiction"Konuşmamaya yemin falan mı ettin?!" "Tek istediğim beni yalnız bırakman!" "Bu yüzden her gün rutin olarak sana geliyorum bebeğim." Seungmin karnının yamulduğunu hissederken yüzünü ekşitti. "Midemi bulandırıyorsun." "Sen de aklımı." "Ne?" "Dersim...