Mavi'nin Anlatımıyla
Olduğum yerde dikildiğimi fark ettiğimde birkaç metre ötedeki sınıfıma girdim. Sınıfta olan birkaç kişiye "Günaydın." deyip kafam yerde sallanarak sırama ilerledim.
Sıramın üzerinde gördüğüm şeyle ise olduğum yerde kalakaldım.
Kahverengi bir saksı.
İçinde de canlı sukulent bitkisi.
Geçen gün okulda bahsetmiş olduğunu hatırlayınca gülümseyerek sırama yaklaştım. Sırtımdaki çantayı oturduğum yere bırakıp saksıyı elime aldım.
"O nereden geldi kız?" dedi sınıfa yeni giren ve arkamdaki sıraya doğru ilerleyen İpek.
"Enişten bırakmış." dedim sırıtarak ve yüzüne bakıp tepkisini bekledim.
"Ne eniştesi? Kimin eniştesi? Hangi enişte?" diye gözlerini kocaman açarak konuşmasıyla sırıtıp "Senin enişten, benim de sevgilim olan Deniz Özata." dedim.
"NE?!" diye çığlık atmasıyla sınıftakiler yanımıza geldiler söylenerek. Sıramın üstündeki saksıyı gördüklerinde meraklı bir şekilde bana baktılar. Ben tam ağzımı açıp müjdemi verecektim ki İpek benden erken davrandı.
"Mavi ve Deniz çıkmaya başlamışlar."
Herkesin yüzünde bir tebessüm oluşmasıyla bende gülümsedim ve tebrikleri kabul ettim. Bir iki dakika konuştuktan sonra "Ben Deniz'in yanına gideyim de teşekkür edeyim." deyip yanlarından ayrıldım. Sınıftan çıkmadan önce "Saksıya dikkat edin." demeyi de unutmadım.
Deniz'in sınıfının kapısının önüne gelince derin bir nefes alıp kapalı olan kapıyı yavaşça açtım. Oluşan küçük aralıktan kafamı sokup içeriyi izlerken gözlerim direkt cam kenarının en arka sırasını bulmuştu bile. Ancak aradığım kişi orada yoktu. Kapıyı az daha açınca onun öğretmenler masasının sandalyesinde oturduğunu ve telefonuyla uğraştığını gördüm. Gülümseyerek kapıyı ittirdim ve sınıfa girdim.
"Günaydın." deyip öğretmenler masasına yaslandım. Sesimi duyar duymaz başını telefondan kaldıran Deniz karşısındaki beni görünce ayağa kalktı ve telefonu masanın üzerine bırakıp "Günaydın güzelim." diye mırıldandı. Ben bu hitap şekline hala alışamadığım için utançla gözlerimi kaçırınca sesli bir şekilde gülüp kenara çekildi.
"Gel benim sırama geçelim." dedi ve elini sırtıma koyup ilerlemem için hafifçe ittirdi.
"Aslında zil çalacak birazdan, ben sınıfa gitsem iyi olur." dedim olduğum yerde durmaya çalışarak. Sırtımdaki elini benden uzaklaştırmadan omzuma koydu ve beni kendine doğru çekip bileğindeki saate baktı. "Daha sekiz dakika var. Lütfen gitme."
"Peki." diyerek kabul ettim ve birlikte onun sırasına ilerledik. Şanslıydı ki tek başına oturuyordu. Beni her zaman oturduğu yere yani cam kenarının hemen yanına yönlendirip oturmamı sağladı. Ben oturunca o da hemen yanıma oturdu ve omzumdaki elini çekip ellerimizi birleştirdi. "Ee, nasılsın görüşmeyeli, konuşmayalı?"
"İyiyim bir değişiklik yok dün geceden beri. Sen nasılsın?" dedim yüzümden eksik olmayan gülümsemeyle. Cumartesi günü neredeyse tüm gün beraberdik, dün de sürekli mesajlaşmıştık. En son birbirimize iyi geceler dileyip uyumuştuk. Sabah da telefona baktığımda en son dün gece bizim konuştuğumuz saatte aktif olduğunu görmüş ve mesaj atmamıştım.
"Seni gördüm daha iyi oldum." dedi ve göz kırptı. "Bugün karşısındaki yakışıklıyla üçüncü gününüz. Neler düşündüğünüzü öğrenebilir miyim?" deyip mikrafon gibi tuttuğu elini bana uzattı. Küçük bir kahkaha attıktan sonra cevap verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ DENİZ
Roman pour AdolescentsÇok fazla yakınlaşmıştık, burunlarımız birbirine değmek üzereydi. Deniz yavaş yavaş bana yaklaşınca ben de gözlerimi yumup ona yaklaşmaya başladım. Dudaklarımız birbirine değerken Deniz'in aniden dirseğimdeki elini çekmesiyle kendimi boşlukta gibi...