Sabah uyandığımda anneannemin verdiği ajandayı okurken uyuyakaldığımı fark ettim. Telefonumda bir sürü cevapsız çağrı vardı. Çoğu annemden ve babamdandı, üç arama ise Yusuf'a aitti. O kadar zamandır bir kere mesaj atmayan Yusuf, şimdi beni mi aramıştı? Nasıl bu kadar umursamaz olabilmişti. Bir süredir abisi evde yoktu, onu bile merak etmemiş miydi cidden? Bu kadar umursamaz olan birini ben de umursamayacaktım elbette. Aramalarını görmezden gelip annemi aradım.
-Anne, günaydın?
-Günaydın, benim uykucu kızım. Saat on bir ama sen bilirsin tabi.
-Dikkat etmemiştim, çok endişelenmedin umarım.
-Baban sabah uğradı eve. Malum işe gitmesi gerekiyor.
-Sen de gel anne artık. Ne yapıyorsun ki orada?
-Geliyorum bugün, anneannenin birkaç eşyası kaldı ihtiyaç sahiplerine veriyorum.
Hıçkırık seslerini duyabiliyordum, kalbim dayanamayacak gibiydi.
-Tamam anne, görüşürüz. Kahvaltı yapmalıyım. Seni seviyorum...
-Kendine küçük çaydanlıkla çay demle. Tava kullanacaksan yağlamayı unutma. Son bir şey et doğradığım bıçağı kullanma.
-Anlaşıldı şef.
-İpek!
- Kızma kızma. Hadi kapatıyorum.
Telefonu kapatıp yüzümü yıkamak için lavaboya gittim. Telefonumun çaldığını duyabiliyordum. Yüzümü kurulayıp kimin aradığına baktım. Arayan Ezgi'ydi.
-Alo!
-Merak ettim seni, iyi misin?
-Olabildiğince.
-Ne diyebilirim ki? Kimse bu dünyaya çakılı kalacak değil derdi, annem olsa.
-Özlememe engel olmasa da kabullenmemi kolaylaştırabilir kesinlikle.
-Umarım. Şimdi derse girmem gerek. İhtiyacın olduğunda ara.
-Kendine iyi bak.
Bugün sanırım telefonum çok yoğun olacaktı. Telefonumu yatağa fırlatıp mutfağa yöneldim. Pek kahvaltı edesim yoktu, yine de bir şeyler yemeliydim. Bir kase gevrek hazırlayıp televizyonun başına geçtim. Gayet hızlı bir kahvaltıdan sonra ders çalışmak için odama gittim. Biraz ders çalıştıktan sonra telefonumu aldım. Şu anda okulda olsam son derste olacaktım. Dilhun adlı hesabıma girip bildirimleri kontrol ettim. Dokuz kişi paylaştığım şiiri beğenmişti. Bir de mesaj vardı.
*Yusuf: Bu şairi çok severim, sen de mi seviyorsun yoksa şiir mi hoşuna gitti?
Yusuf'a kırılmıştım ama şu anda İpek değil, Dilhun gibi davranmalıydım.
*Dilhun: Anlamı, şiir, şair... Hepsi benim için çok değerli.
Biraz daha cevap vermesini bekledim ama tamamen aptallıktı çünkü şu anda büyük ihtimalle dersteydi. Telefona bakamazdı ki. Benim de bir şekilde zaman geçirmem gerekiyordu. Yarıda bıraktığım bir kitabı alıp okumaya başladım. Kapının sesini duymamla kitabı bıraktım. Bir saattir bu kitabı mı okuyordum cidden? Kapıya gittim, kimin geldiğine baktığım da ne yapacağımı bilemedim. Karşımda Yusuf vardı ve üstümde bir sürü minik minik karpuzları olan bir pijamayla kapıyı nasıl açabilirdim?
-İpek! Telefonumu açmıyorsun bari kapıyı aç. Özür dilerim. Ben salağın tekiyim.
Yavaşça kapıyı açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLHUN (TAMAMLANDI)
Teen Fictionİpek'in okula gitmek için büyük bir nedeni vardı: Yusuf. İlk gördüğü anda ona aşık olmuştu. ~ Beni nasıl buldun? Ben bile kendimi bulamazken? Bir inanışa göre insanlar dört ayak, dört el ve iki kafayla doğarmış ve sonra birbirlerinden ayrılırlarmış...