Gözlerimi açtığımda bir hastane odasında olduğumu anlamıştım. Annem, babam herkesin gözü üzerimdeydi. Uyandığımda hepsi birden sevinçten bağırmaya başladı. Babam doktor çağırmak için odadan çıkmıştı. Konuşmak istiyordum ama boğazımda hissettiğim bir acı bana engel oluyordu. Kolumdaki alçıda rahatsız etmeye başlamıştı. Doktor geldi, belirli kontrolleri yaptıktan sonra annemlerle konuşmak için dışarı çıktı. Odada yalnızca Can ve ben kalmıştık.
-Ne kadardır yatıyorum? Ne olmuş bana?
Kendimi biraz zorlamıştım fakat konuşmayı başarmıştım.
-Kaza oldu, hatırlamıyor musun? Hatta polis ilk üç gün ifadeni alabilmek için düzenli olarak buraya geldi.
-İlk üç gün mü? Ne kadar kaldım ki burada?
-Altıncı günün bugün. Uykunda sayıklaman dışında hiçbir şey yapmadan uyudun.
-Ciddi bir şeyim var mı?
-Şey alnında ve elinde çok havalı dikişlerin var. Boğazında da dikiş var ama o havalı değil. Bir de derin ne kadar hassasmış ya her yerin yırtılmış. Kırıkları saymıyorum bile.
Boğazımdaki acının nedeni belli olmuştu. Annemlerin odaya girmesiyle bana sarılmaları bir oldu. Canım acıyordu ama umursamadan ben de onlara sarıldım. Bir kere hissetmiştim her şeyi kaybetme duygusunu, kendime nasıl engel olabilirdim?
-Yürüyebilir miyim? Sanırım bacaklarım uyuşmuş.
-Az daha sabret, polis gelecek. Seni yerinde görseler iyi olur. Gerçi her şey o Yusuf denen çocuk yüzünden sana niye bir şey soruyorlarsa?
Babamın yüzündeki o öfkeyi çok net bir şekilde görebiliyordum. Kazanın küçük de olsa sebebinin ben olduğumu bilmiyor muydu acaba? Bu konuda konuşmayı çok isterdim ama polise açık açık Yusuf'u suçlayamazdım ya. Her şeyden önce arkadaşımdı o benim. Bir şey yapıp kurtulmam gerekiyordu. En iyisi hiçbir şey hatırlamıyor gibi yapmaktı. Hiçbir şey bilmeyen birini sorgulayamazlardı sonuçta. Hem kafama ağır bir darbe de almıştım.
Biraz bekledikten sonra polisler gelmişti. Kurallar gereği herkesin çıkmasını istemişti gelen memur ama benim hiç öyle bir isteğim yoktu. Böylece herkes hatırlamadığımı bilir ve bana soru sormazdı. Memur ricamı kabul etti ve bildiklerimi anlatmam için bekledi.
-Aslında sizi çok uğraştırmış olacağım ama hiçbir şey hatırlamıyorum. Neden kaza yaptığımı, kazada yanımda biri olup olmadığını, hiçbir şeyi hatırlamıyorum kısaca.
-Biraz düşünsen?
-Siz gelene kadar yeterince kendimi zorladım ama olmuyor. En son hatırladığım şey elimdeki cam parçası.
-Emin misin?
-Yani sanırım son hatırladığım şey bu.
Polisin uzun uğraşları sonucu herkes hafızamı kaybettiğime inanmıştı. Biraz işime gelmişti. Sakince televizyon izliyordum. Annemler bana birkaç ilaç almak için eczaneye gitmişlerdi. Sanırım Can benim için çok uğraşmıştı ve hâlâ uğraşıyordu. İnsanın böyle arkadaşı varken daha ne isteyebilirdi ki?
Bir sandalye çekip yanıma oturdu.
-Numara yapıyorsun değil mi?
-Hayır, ne alaka?
-Hadi ama İpek. Onu koruyorsun işte.
Aslında Can'dan bunu saklamam için bir sebep yoktu. Ne olursa olsun yanımdaydı hep.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLHUN (TAMAMLANDI)
Teen Fictionİpek'in okula gitmek için büyük bir nedeni vardı: Yusuf. İlk gördüğü anda ona aşık olmuştu. ~ Beni nasıl buldun? Ben bile kendimi bulamazken? Bir inanışa göre insanlar dört ayak, dört el ve iki kafayla doğarmış ve sonra birbirlerinden ayrılırlarmış...