DİDEM
Cuma günü sonunda okul bitti. Kafam pek rahat değildi ,bir sürü ödevim vardı. Okulun bahçesinde bulunan yurda girdim. Odama girdiğimde kimse yoktu, kıyafet dolapları boştu, herkes evine gitmişti. Benim ailemin yanına, Artvin'e gitmem mümkün değildi. Sırf bu yüzden bile diğer oda arkadaşlarımı kıskanıyordum. Yatağıma oturdum. Yatağımın hemen üstünde bulunan dolaptan anı kutumu çıkardım. İçinde bir sürü fotoğraf ve eşya vardı. Kutuyu açtım. İlk gördüğüm şey kocaman bir fiyonku olan bandanaydı. Bunu bana Yusuf almıştı. Her kutuma baktığımda olduğu gibi geçmişe gittim.
Beş yaşındaydık. Dışarıda koşu yarışı yapıyorduk.
-Ben kazandım! Yine seni yendim! Sen güçsüz bir rakipsin Didem. Bana daha hızlı rakipler lazım. Yeni arkadaşlar edinmeliyim.
-Ama... ama ben koşamıyorum çünkü saçlarım önüme geliyor. Görmeden nasıl koşabilirim ki?
Her kaybettiğimde bir bahanem olurdu, bu da onlardan biriydi. Hızlı değildim tek sorun buydu ama ben saçlarımı sorunlu bulmuştum. Hem zaten o zamanlar şarkıcı olmak isterdim. Neden hızlı koşmam gerekecekti ki?
Ertesi gün hiç unutamadığım mor çiçekli bir hediye paketiyle yanıma gelmişti. Hediyeyi açtım ve en sevdiğim renk olan sarı kocaman fiyonklu bir bandana almıştı bana.
-Bu senin için. Annemle seçtik. Artık hızlı koşacaksın.
-Ben hızlı koşmak istemiyorum ki. Ben arkadaş kalalım istiyorum. Sense her fırsatta yeni arkadaş istiyorsun. Yusuf beni hiç mi sevmiyorsun?
-Ben seni çilekli dondurmadan bile çok seviyorum Didem.
Ona sıkıca sarılmıştım. Bir daha hiç ayrılmayacakmışız gibi.
Tekrardan kendime geldim. Bu anı gözlerimin yaşarmasına sebep olmuştu. Odada kimse yoktu ben de gözyaşlarıma engel olmadım ve ağlamaya başladım. Yusuf'a ait olmayan anı eşyalarım da vardı ama canım sadece Yusuf'unkilere bakmak istedi. Ben de bakmaya devam ettim.
Sıradaki bir fotoğraftı. Birinci sınıfa başlamıştık ve içtenlikle birbirimize sarılıyorduk ama daha çok sanki Yusuf'u boğuyor gibiydim. Bu fotoğrafla da gülmeye başladım. Bir yandan ağlıyor bir yandan gülüyordum. Garip bir haldeydim.
Sıradaki bir günlüktü. Bunu giderken bana vermişti. Dokuz yaşındaydım. Babamın işi nedeniyle taşınmamız gerekiyordu. Yusuf'a gideceğimizi birkaç gün öncesinden söylemiştim. Pek konuşmadık aslında ama o benim en yakın arkadaşımdı ondan bir şey saklayamazdım. Gideceğimizi söyler söylemez "Ne?" deyip yanımdan gitmişti. Bana veda etmeyecek olmasına çok üzülmüştüm daha da kötüsü benimle vakit bile geçirmeyecekti. Ertesi gün kapımızı çaldı ve beni aceleyle dışarı çıkardı.
-Bunu yanında götürür müsün benim için? İçini açmanı istemiyorum ama, beni unuttuğunu fark ettiğin anda bunu aç olur mu?
-Söz veriyorum seni hiç unutmayacağım ve bu kutuyu asla açmayacağım.
O gün kendi aramızda anlaşmıştık ama ben sözümde duramadım ve taşındıktan bir ay sonra kutuyu açtım. İçinden bu günlük çıktı işte, araba desenli üstünde Yusuf yazan defter. İçinde birlikte geçirdiğimiz anlar yazıyordu. İlk okuduğumda da ağlamıştım şimdi de her okuduğumda ağlıyordum.
Bu kadar ağlamak yeterliydi. Yarın izin günümdü. Dışarı çıkıp eski evimize gidecektim. Bu yüzden akşam yemeğine kadar ödev yapmaya karar verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLHUN (TAMAMLANDI)
Teen Fictionİpek'in okula gitmek için büyük bir nedeni vardı: Yusuf. İlk gördüğü anda ona aşık olmuştu. ~ Beni nasıl buldun? Ben bile kendimi bulamazken? Bir inanışa göre insanlar dört ayak, dört el ve iki kafayla doğarmış ve sonra birbirlerinden ayrılırlarmış...