Elimdeki zinciri bir o yana bir bu yana sallarken neşeli bir şekilde mutfağa girdim. Bugün moralim olduğunda daha iyiydi, çok enerjik uyanmıştım. Normalde mahallede olsam bu enerjimi atmak için o bar senin, bu bar benim sürterek keyfimi yerine getirirdim fakat Cihangir'in peşinde olan adamlar yüzünden buradan çıkamıyordum. Eğlenip gülebileceğim tek yerde bu mutfak oluyordu. Genelde Sevim ablayla güldüğümüz için böyle zamanlarda kendimi onun yanında buluyordum.
Sevim abla elindeki tabağı masada oturan Devran abinin önüne bırakınca Devran abi ufak bir teşekkür ederek yemeğine döndü. Diğer korumalara göre Devran abi daha çok uğruyordu mutfağa. Sevim ablanın bakışları mutfağa yeni giren bana dönünce ona bir tebessüm yolladım.
"Benim canım tatlı bir şeyler istiyor."diye mırıldandım ortadaki tezgaha dirseklerimi yaslayıp eğilirken. Sevim abla diğer tezgaha ilerleyip tezgahın üzerindeki saklama kabını önüme bıraktı."Barış bey almış sabah."diye mırıldandığında kaşlarım çatıldı, Barış bu eve bir şeyler alıyor muydu? Saklama kabının kapağını açarak içinde ağzına kadar dolu çikolatalı kurabiyeleri gördüm, gözlerim parıldamıştı. Hızla kurabiyelerden birini elime alarak bir ısırık aldım. Çocukluğumdan beri en sevdiğim abur cuburlardan biri çikolatalı kurabiyeydi, gerçi sokağa düştükten sonra param olmadığı için yiyememiştim ama arada ben çok sevdiğim için Gökhan eve alıp geliyordu.
Sevim abla kurabiyeleri yediğim için memnuniyetle beni izlerken gülümsedim. Ardından günlerdir aklıma olan soruyu ona sormak için olduğum yerde kıpırdanarak dikleştim.
"Sevim abla?"
"Efendim?"dedi kenardaki bezi ellerinin arasına alıp kurularken. Elime aldığım kurabiyeden bir ısırık daha alıp çiğnerken mırıldandım."Sen neden hiç evlenmedin?"elindeki bez ile tezgahı silerken omuzlarını silkti."Benim kafama uygun biri çıkmadı bu zamana kadar."Devran abinin oturduğu sandalyede rahatsızca kıpırdanmasıyla bakışlarımı ona çevirdim, pür dikkat Sevim ablayı dinliyor gibi görünüyordu. Dudaklarım yukarı doğru kıvrılırken tekrardan Sevim ablaya döndüm.
"Belki çıkar biri?"
"Aman yok!"diye çıkıştı bir anda."Bu yaştan sonra ne evliliği?"göz ucuyla tekrardan Devran abiye baktım, üzülmüş müydü o?"Niye öyle diyorsun kız, çok güzelsin maşallah."kıkırdayarak elindeki bezle omzuma hafif bir şekilde vurdu, o vurunca ben de kıkırdamıştım.
"Zevzek, kurabiyeni ye."Sevim abla arkasını dönerken Devran abiye kısa bir bakış atınca Devran abi sanki dakikalardır ona bakmıyormuş gibi umursamaz bir tavırla başını önündeki tabağa çevirdi. Hiç mutfaktan çıkmamasının sebebini şimdi anlıyordum, belli ki Sevim ablaya karşı bir şeyler hissediyordu. Onları yan yana hayal ettikçe ne kadar yakıştıklarını düşünerek gülümsedim, çok uyumlu bir çift olabilirlerdi. Yaşları da çok geç değildi. Sevim abla 33, Devran abi 37 yaşındaydı.
Biraz daha onlarla sohbet edip kurabiyelerimi yedim, ardından hava almak için mutfaktan ayrılıp bahçe kapısından dışarı çıktım. Bahçeye çıktığım zamanlarda her zaman gittiğim yer olan salıncağa doğru ilerlerken salıncağın üstünde oturmuş telefonuyla konuşan Barış'ı görünce adımlarımı yavaşlattım. Kaşları çatık bir şekilde karşısındakine bir şeyler anlatmaya çalışıyordu, yutkunarak yanına gitmekle gitmemek arasında kaldım fakat adımlarım beni yavaş yavaş yanına doğru götürmüştü bile. Barış beni farkedince tek kaşını havaya kaldırarak başını yere eğdi.
"Gece gelirim, kapat."telefonu kapattıktan sonra yanındaki boşluğa oturdum, ben oturunca salıncak hafiften sallanmıştı. Barış bundan rahatsız olmuş gibi ayağıyla salıncağı durdurdu ve elindeki telefonu cebine yerleştirerek arkasına yaslandı. Şu an yanında oturduğum için bile kalbim göğüs kafesimden fırlayacakmış gibi hızlı atıyordu. Ben de onun gibi arkama yaslanıp elimdeki zinciri sallamaya başladım, onun mavilerinin zincire baktığını hissedebiliyordum.
Bir kaç dakika birlikte sessizliği dinledik, onunla böyle sessizce oturmak bile iyi hissettirmişti bana. Son zamanlarda onunla olan her şey bana iyi geliyordu, başta ona duyduğum öfkeyle sarsılan kalbim, şimdilerde ona hissettiğim güzel şeylerle sarsılıyordu. Bu iyi miydi yoksa kötü müydü bilmiyordum, tek bildiğim şey çok huzurlu hissettiğimdi.
Göz ucuyla ona baktığımda hâlâ mavilerinin ellerimin arasındaki zincirde olduğunu farkettim, dalmış gibi görünüyordu. Kuruyan dudaklarımı ıslatarak zinciri bir tur çevirdim.
"Kurabiyeler güzeldi."diye mırıldandım muhabbet açmak için, çok saçma bir cümle dahi olsa dudaklarının arasından çıkacak en ufak kelimeyi bile duymak istiyordum. Bana ne olmuştu böyle?"Afiyet olsun."dedi hiç değişmeyen ses tonuyla, istemsizce gülümsedim. Bu ses tonunun sadece annesi içim yumuşadığını, değiştiğini düşünüyordum. Çünkü sadece bana değil, herkese karşı böyleydi.
"Gece dışarı mı çıkacaksın?"dudaklarının arasından bir nefes verdiğini duydum fakat bakışlarımı ona çevirmeden elimdeki zincirle oyalanmaya devam ettim. Duygularımı iyi gizleyen biri olsam da ona bakınca tüm hislerimi açık edecekmişim gibi düşünmeden kendimi alıkoyamıyordum."Evet."
"Şu peşimizde olan adamlar ne olacak?"
"Bana bir şey olmaz."diye konuştu, normal bir ses tonundan çok alaycıydı bu. Kaşlarımı kaldırarak ona döndüğümde tepkisizce yüzüme baktı, bu kadar buz gibi durmayı nasıl başarıyordu? Benim gibi çok gülen bir insan için bu kadar soğuk kalabilmek mümkün değildi."Ben de çıkacağım."diye mırıldandım onun mavilerine bakarken, sanki uzun süre o mavilere baksam hissettiklerini anlayabilecekmişim gibi.
"Babam izin vermez."
"Sana izin verir yani?"dilini sol yanağının içinde gezdirirken kaşlarını kaldırdı."İzin isteyen kim?"
"Ha, sen izin almak zorunda değilsin ama ben almak zorundayım, öyle mi?"diye sorduğumda bakışlarını yüzümden çekerek başka bir yere çevirdi. Uzun bir süre bir şeyler söylemesini bekledim fakat bir şey söylemeyeceğini anlayınca konuştum."Evden birlikte çıkıp Cihangir'in gözünü boyarız, dışarıda ayrılırız."
"Seni yalnız bırakayım da Zeynel ve adamları yakana yapışsın, değil mi?"diye sordu buz gibi mavilerini bana çevirerek, bu cümlesiyle nefesim kesildi. Her ne kadar beni düşündüğünden değil de, babasının ona uygulayacağı baskıdan dolayı bu cümleyi kursa da kendimi heyecanlanmaktan alıkoyamamıştım."Çocuk muyum lan ben?"diye konuştum sahte bir sinirle.
"Kafana namluyu dayadıklarında da böyle konuşabilecek misin acaba?"diye mırıldandı mavilerini benden ayırıp ellerine indirerek, ses tonunun hiçbir şekilde değişmemesi ve hâlâ aynı soğuklukta kalması bazı zamanlar kanımı donduruyordu."Ecelimiz gelmişse ölürüz aslan, ne yapalım?"
"Aslan?"
"Aslan."Barış başı yerdeyken dudaklarını birbirine bastırdı, gülmek istiyor da gülemiyor gibiydi. Onu bu halde görünce üst dudağımın kenarı yukarı doğru kıvrıldı ve şimdi daha çok keyiflenmiştim."İçmeye mi gideceksin?"diye sordu, böyle bir soru beklemediğim için önce afallasam da ardından hemen kendimi toparlayarak başımı olumlu anlamda salladım.
"Evet, kafa dağıtacağım biraz."
"İyi, korumalardan birini barın kapısına gönderirim işim bitince de almaya gelirim."her ne kadar işinin ne olduğunu merak etsem de sormaya dilim varmadı, henüz böyle muhabbetlere girecek kadar bir yakınlığımız yoktu. Alt dudağımı dişlerime geçirip bacaklarımı açarak daha rahat bir pozisyona geçtim."Ben arabayla gelirim, gerek yok."
"Sen işin ciddiyetinin farkında değilsin, Kutay."diye mırıldandı ciddi bir ses tonuyla, dudaklarıma alaycı bir sırıtış yerleştirip omuzlarımı silktim."Farkına varacağımız zaman gelir elbet."başını sabır dilenir gibi gökyüzüne kaldırdı ve ardından başını sağa doğru eğerek bana döndü."İşim bitince almaya geleceğim."
"Eyvallah."
•
İki bölümdür eyvallah diye bitiriyorum onu farkettim üxpsmwğdlsüwmsğ
Yorumlarınızı belirtmeyi unutmayın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Cennet | bxb
Teen Fiction"Meleğe benziyordu, karanlık bir cennetten düşmüş meleğe." küfür, argo, şiddet içerir.