Sığınak

1.9K 182 52
                                    

Uyuşuk adımlarla merdivenleri inerken elimle yüzümü sıvazlayıp esnedim. Başım öyle çok ağrıyordu ki, sanki kafamın içinde yüzlerce fil tepişiyordu. Son merdiven basamadığını da indikten sonra elimi yüzümden çekerek bakışlarımı salondaki masaya çevirdim. Kahvaltı edileceği için sabahın köründe Sevim abla başıma dikilmiş, gece içki içtiğim için bir ton laf söyleyip ardından beni zorla yataktan kaldırmıştı. Sabah sabah daha keyif sigaramı bile yakmamışken bir ton fırça yemek beni huysuzlaştırmıştı.

Masada sadece Barış'ın oturduğunu görünce kaşlarım çatılmıştı. Cihangir'i saatli kurulmuş bir robot gibi her sabah o masanın başında gördüğüm için şu an görememek beni şaşırtmıştı.

Barış sessiz bir şekilde kahvaltısını yaparken beni farketmedi, gözleri tabağına dikmiş düşünceli bir şekilde önündekileri yiyordu. Dün gece arabada kollarımızı birbirimize dolayışımız aklıma gelince gülümsemeden edemedim. Her ne kadar alkolün etkisi de olsa ona sarılmayı ayık kafalıyken dahi düşünüyordum. Başta beni iteceğini, bana bağıracağını hatta beni kovacağını bile düşünmüştüm fakat o kollarını bana sarmak dışında hiçbir şey yapmamıştı.

O arabanın içinde bir bütün olmuş gibi birbirimize sımsıkı sarılırken ikimizin de buna fazlasıyla ihtiyacının olduğunun bilincindeydim.

O kollar çaresizce bedenime sarıldığında en çok da Barış'ın buna ihtiyacı olduğunu anlamıştım. Görülmeye, farkedilmeye, sevilmeye ihtiyacı vardı. Bu zamana kadar kimse onun için bir şeylere çabalamamıştı, dışındaki soğuk ifadeyle yargılamışlardı belki de hep, kimse onun içindekini görmek istememişti.

Ama ben görmek istiyordum.

Masaya doğru ilerleyip beni farketmesi için oturacağım sandalyeyi gürültülü bir şekilde çektiğimde transtan çıkmış gibi başını yemeğinden kaldırdı ve hiç değişmeyen bakışlarını bana dikti. Dudaklarıma ufak bir tebessüm yerleştirdiğimde bakışları ağır bir şekilde dudaklarıma indi, onun da dudağının yukarı doğru kıvrılışını büyük bir mutlulukla izledim. İlk defa bana bahşettiği bu hoş tebessüm kalbimin tekelemesine neden oldu. Gözlerindeki o soğuk ifade değişmese de, bu gülümseme bile benim için çok şey ifade ediyordu.

Onun karşısındaki sandalyeye kurulduğumda Sevim ablanın tabağıma doldurmuş olduğu kahvaltılıkları tırtıkladım. Bir kaç saniye sonra Sevim abla elinde çaydanlıkla mutfaktan çıkarak benim yanıma geldi. Çayımı doldururken hâlâ söyleniyordu."Alkolik oldu çıktı başıma..."başımı sağa doğru yatırıp inanamıyormuşçasına Sevim ablaya baktım.

"Abla bitmedi mi daha?"çaydanlığı masanın üzerine bırakıp başını iki yana salladı."Bitmedi efendim, gencecik oğlansın nedir bu yaşta bu alkol sevdası?"sesini hafif yükselterek konuştuğunu çok sonradan farkederek hemen karşımda oturan Barış'a kaçamak bir bakış attı. Ben de göz ucuyla ona baktığımda çayını yudumlarken kaşlarıyla Sevim ablayı işaret etti, doğru söylüyor dermiş gibiydi. Yutkunarak tekrardan karşımdaki kumral kadına baktım.

"Tamam kız yeter artık haklısın bir daha olmayacak işte."diye onu yumuşatmaya çalıştığımda memnun olmamış gibi yüzüme baksa da gülümsemeden edemedi. Başını sallayarak mutfağa doğru ilerlerken Barış'a da gülümsemişti. Tekrardan önüme dönerek tabağımdakileri yemeye başladım. Ağzıma bir peynir parçası atarak kaşlarımı çatıp Barış'a baktım."Cihangir nerede?"

"İki günlüğüne Ankara'daki mekana gitti."diye mırıldandı çayını yudumlamaya devam ederken. Yemek yerken bile karizmatikti, her şekilde bu kadar iyi görünmeyi nasıl başarıyordu ki?"Oradada mı mekanınız var?"diye sordum kaşlarımı kaldırarak, Barış başını olumlu anlamda salladı. Cihangir'in eli düşündüğümden daha da uzun olmalıydı. Hiçbir şey söylemeden önümdekileri yemeye devam ettim.

Karanlık Cennet | bxb Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin