Kumarhanedeki saçma sapan oyunların arasında canım sıkılınca Cihangir'e söyleyip bar kısmına çıktım, tabi beni yalnız bırakmamak için peşime Barış'ı takmıştı. Barış'ın da benim peşimden gelmek istemediğini anlayabiliyordum, babasına her ne kadar gitmemek için bakışlar atsa da sonunda babası sert bir şekilde emir verince o da peşimden gelmek zorunda kalmıştı.
Sonunda istediğim yere vardığımda koltuklardan birine kendimi atıp yayıldım, masada duran kapalı bira şişesinin kapağını dişimle açtıktan sonra kafama dikerek etrafı izlemeye başladım. Geldiğimizde bu kadar kalabalığın olmadığının farkındaydım, aşağıda geçirdiğimiz bir kaç saatte burası daha da kalabalıklaşmıştı.
Barış tepemde dikilmeye devam ederken ona ters bir bakış attım, oturmamak için baya ısrarcı görünüyordu. Umursamadan omuzlarımı silkerek biramı yudumlamaya devam ettim, biraz daha kafayı bulduktan sonra dans eden insanların arasına karışıp biraz eğlenmek istiyordum. Bir kaç dakika sonra yanımda bir hareketlenme hissettiğimde bakışlarımı dans eden insanlardan ayırıp hâlâ başımda dikilen Barış'a çevirdim. Yanına sarışın bir çocuk gelmişti, ona bir şeyler söylüyordu fakat Barış onu dinlemiyor, tedirgince etrafa bakıyordu.
Bir şeylerden saklanıyor gibiydi.
Kaşlarım çatılırken tedirgin mavileri bir anlığına bana döndü, ardından yanındaki kişiye bir şeyler söyledi. Yoğun müzik sesinden ne dediğini anlamıyordum. Bir kaç saniye yanındaki sarışın çocuk bana baktı ve ardından arkasını dönüp gitti, o gittikten sonra Barış'da yanıma oturmuştu.
Bacaklarımı açarak oturduğum için ve bundan büyük ihtimalle rahatsız olduğu için diziyle dizime sert bir şekilde vurdu. Ona ters bir bakış atarak vuruşunu umursamadan bacaklarımı daha çok açarak koltuğa yayıldım.
"Doğru düzgün otur!"kulağıma yaklaşarak söylediği cümleyi umursamadım ve omuzlarımı silktim."Rahatsız oluyorsan kalkar karşı koltuğa oturursun."
"Sen benim sabrımımı sınıyorsun lan?"diye sesini yükseltti çalan müziğe inat, onu umursamadan biramı yudumlamaya devam ederken bir yandan da içimden kahkahalar atıyordum. Onu bu şekilde sinir etmek bana farklı bir haz veriyordu, sırf ona inat sonsuza dek o evde yaşayıp onu delirtmek istiyordum.
Bir anda bir bacağını bacağımın üzerine atınca şaşkınlıktan küçük dilimi yutacağımı sandım, hiç kımıldamadan olduğum yerde dururken yutkunarak bakışlarımı yanımdakinin gözlerine çevirdim. Kollarını göğsünün altında bağlamış, benim gibi yayılmıştı. Bacağımın üzerindeki bacağını sürekli sallayıp duruyordu, bunu beni rahatsız etmek için yaptığını biliyordum. Dilimi damağıma vurup bir ses çıkarttıktan sonra bacağı hiç orada yokmuş gibi umursamadan bakışlarımı tekrardan dans eden insanlara çevirdim.
Elimdeki şişeyi bir kez daha kafama dikerek yakıcı sıvının boğazımdan geçmesine izin verdim, ardından Barış'ın bacağını umursamadan ayağa kalktım ve dans eden insanların arasına karıştım. Müziğin ritmine uygun kendimce dans ederken barmenin olduğu kısımdan bir şişe daha bira kaparak barmene göz kırptım ve elimdeki şişeyi kafama dikerken olduğum yerde sallanmaya devam ettim.
Bir kaç haftadır kafamı dağıtmaya öyle ihtiyacım vardı ki, şu an kendimi rahatlamış hissediyordum.
Sırtımdaki ceket dans etmemin etkisiyle üzerimden koluma kadar kaymıştı, olduğum yerde bir kez dönerek birayı tekrar kafama diktim. Birinin omzumdan tutup çekmesiyle başımı arkaya çevirerek beni çeken sarışın kıza baktım ve gülerek ona ayak uydurdum. Dans eden iki kızın arasında onlara uyum sağlarken arada durup biramı içmeyi de es geçmiyordum.
Bakışlarımı tam karşıdaki koltukta oturmuş, öfkeyle parlayan mavileriyle beni izleyen Barış'a çevirdim. Benden ölümüne nefret ediyormuş gibi davranıyordu, bakışları hiç soğumuyor, nefreti gözlerini alev alev yakıyordu sanki.
Bakışlarımı ondan ayırıp iki kızın arasında dans etmeye devam ettim, elleri sürekli vücudumda geziniyordu. Sarışın olan kulağımın arkasına bir öpücük kondurunca huylandığım için kıkırdadım. Kafam öyle güzel olmuştu ki, başım yavaştan dönmeye başlamıştı. Sanki dans ettikçe boğazımdan geçen alkol kanıma daha hızlı karışmıştı.
Bir anda yakamdan tutulup öne doğru çekilmemle elimdeki bira şişesi yere düştü ve paramparça oldu. İnsanlar yoğun müzik sesinden bunu farketmemiş olsalar da, mavi gözlü psikopatın beni sürüklediğini farketmişlerdi.
"Ne bok yiyorsun amına koyayım?"diye bağırdım yakamı ondan kurtarmaya çalışırken. Bana cevap vermiyor, burnundan öfkeli nefesler veriyordu."Kime diyorum!"
"Çıkmamız gerek!"diyerek ölümcül bakışlarını bana çevirdiğinde nefesimi tuttum. Bir şey söylemeden beni sürüklemesine izin verirken, hızla dışarı çıktık. Bizim çıktığımızı gören korumlar kapımızı açtı, Barış beni içeri iterken kendisi de arkamdan arabaya binip kapıyı sert bir şekilde kapattı. Onu umursamamaya çalışarak dönen başımın etkisiyle yüzümü tavana kaldırdım ve gözlerimi sımsıkı kapattım.
Biraz sonra Cihangir'de arabaya binince herkesin çok telaşlı olduğunu farkettim. Bakışlarımı Cihangir'e çevirdiğimde bana gergin bir gülümseme gönderip üzerindeki ceketi çıkarttı, korumalarda hızla arabaya yerleşince araba çalıştı ve barın sokağından çıktık. Bakışlarım yanımdaki Barış'a kaydı, o da en az Cihangir kadar gergin görünüyordu. Dirseğini cama yaslamış, eliyle çenesindeki kirli sakallarını kaşırken bir yandan da dizini sallıyordu.
"Çok mu içtin sen?"Cihangir'in sorusuyla ona bakıp başımı olumlu anlamda salladım. O hızla başını Barış'a çevirdi ve sert bakışlarıyla oğlunun yüzüne baktı."Seni Kutay'la niye gönderdim?"
"Bakıcısı mıyım ben onun?"dedi ters bir sesle, Cihangir dişerinin birbirine bastırdı."Kaç yaşına gelmiş herif, iradesine sahip çıkamıyorsa ben ne yapabilirim?"tam dudaklarımı aralamış ona karşılık verecekken arkamda duyduğum silah sesiyle olduğum yerde çakılı kaldım. Araba daha da hızlanırken bir kaç el daha silah atılınca hâlâ tek kelime edemiyor, olanları algılamaya çalışıyordum.
Şu an içtikten sonra barda bir köşede sızmış, rüya gördüğümü düşünmeyi o kadar çok isterdim ki.
Barış bir küfür mırıldanarak kendini bana siper ettiğinde, şöför dışında herkesin yere eğildini farkettim. Araba büyük bir süratle ilerlerken arka koltukta olduğumuz için sürekli sarsılıyorduk. Kalbim göğüs kafesimi delip geçecekmişçesine hızla çarpıyor, vücudum fazla adrenalinden dolayı titriyordu.
Uzun bir süre o şekilde kaldıktan sonra sesler kesildi, büyük ihtimalle izimizi kaybetmişlerdi. Dudaklarımın arasından derin bir nefes verdiğimde Barış yavaşça üzerimden doğruldu, ona bir bakış atıp yutkundum ve titreyen ellerimle yüzümü kapatıp derin derin nefesler alıp verdim.
Sinirlerim bozulmuştu.
Bir kaç saniye sonra kulağımın yanında hissettiğim nefes ve ardından Barış'ın ölüm kokan fısıltısı vücudumdaki tüylerin şaha kalkmasına neden oldu.
"Ürkek bir ceylana benzediğini söylemiştim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Cennet | bxb
Novela Juvenil"Meleğe benziyordu, karanlık bir cennetten düşmüş meleğe." küfür, argo, şiddet içerir.