"Aç bakayım ağzını."
Sevim ablanın uzattığı pekmez dolu kaşığa yüzümü buruşturarak zorlukla da olsa ağzımı araladım. Kaşığı ağzıma doğru ittiğinde tiksindiğim pekmezi yutarak iğreniyormuş gibi sesler çıkarttım. Bana her ne kadar yalandan kızgın bakışlar atsa da kıyamadığını biliyordum, bunu pekmez kavanozunun kapağını kapatmasından anlamıştım. Dün gece eve geldiğim an onun kızarmış gözleriyle ve çökmüş ifadesiyle karşılaşmak ilk başta beni şaşkınlığa uğratmıştı, ardından benim yüzümden bu hale geldiği için çok üzülmüştüm. Gece ben duş alıp yatağıma girdikten sonra bir anne edasıyla sabaha kadar başımda beklemişti. Tüm gece, saat başı uykumdan sıçrayarak uyandığım için yatağımın başındaki sandalyede oturan kadını farketmemem mümkün olamazdı.
Öz annem dahi bu zamana kadar benimle böyle ilgilenmemişti, ne yaparsam yapayım bu kadının hakkını ödeyemezdim.
Ona ufak bir gülümseme gönderdiğimde o da gülümseyerek saçlarımı okşadı.
"Cihangir bey uyanmıştır ben aşağı ineyim."diye mırıldandığında başımı olumlu anlamda salladım. Her ne kadar ben de aşağı inmek istesem de sızlayan kemiklerim her ayağa kalktığımda bana isyan ettikleri için bu pek mümkün olmazdı. Sevim abla bir kaç uyarıda bulunduktan sonra elindeki pekmez kavanozuyla odadan çıktığında sırtımı yatağın başlığına yaslayarak dudaklarımın arasından sıkıntılı bir nefes verdim.
Cihangir'in, Barış ve Keskin denilen adamla birlikte depoya gelmemesi beni şaşırtmıştı. Evde bekliyor olacağını hiç düşünmemiştim fakat ciddi ciddi beni getirmelerini evde beklemişti. Ben eve girer girmez bana sımsıkı sarılmıştı, orada geçirdiğim saatlerin verdiği duygusallıktan dolayı ben de ona sarılmıştım. Sonrasında gece bir kaç kez beni kontrole, odama gelmişti ama hiçbir şey söylemeden bir kaç dakika kapıdan bakıp çıkmıştı. Bu adamı çözemiyordum.
Kapının aniden açılmasıyla bakışlarımı oraya çevirdim. Barış içeri girip arkasından kapıyı kapattı ve bir kaç adımda yatağımın yanına ulaştı. Kahvelerimi onun özlediğim yüzünün her detayında gezdirirken Barış bir dizini yatağa yaslayıp bana doğru eğildi. Onun mavileri de benim yüzümde geziniyordu. Dün gece Sevim abla benim odamda olduğu için ne ben onun yanına gidebilmiştim, ne de o benim yanıma gelebilmişti. Bir günde yüzüne o kadar çok hasret kalmıştım ki, şu an bu dediğime ben bile inanamıyordum. Elini enseme koyup beni kendine doğru çektiğinde dudaklarımız birleşti.
Karşımdaki adamın dudaklarını çölde susuz kalmış ve günler sonra suya kavuşmuş gibi kana kana içerken, ellerimi kirli sakallı yanaklarına koymuştum. Burnundan derin bir nefes çekerek dudaklarımı öpmeye devam ederken bir kaç saniye nefes alabilmek için birbirimizden ayrıldık fakat bir kaç saniyenin ardından yine dudaklarımızı özlemle buluşturmuştuk. Barış ensemi yavaşça okşarken alt dudağımı dudaklarının arasına alarak çektiğinde ağzımdan boğuk bir inleme döküldü. Barış kendini gerçi çekip mavilerini yüzümde gezdirdi. Birbirimize hâlâ fazlasıyla yakındık, sık alıp verdiğimiz nefes birbirine karışıyordu. Barış dudağıma minik bir öpücük daha kondurduktan sonra ona açtığım boşluğa oturarak beni kollarının arasına çekti.
Başımı onun göğsüne yasladığım an daha önce hiç hissetmediğim güven duygusu beni sarıp sarmaldı. Sanki birbirimize böyle kenetlendiğimizde ne ona bir zarar gelebilirdi, ne de bana.
Bir kaç dakika sessizce birbirimizin nefes seslerini dinledikten sonra aramızdaki sessizliği ilk bozan taraf Barış oldu.
"Seni kaybedeceğim diye çok korktum."aniden gelen bu itirafla kalbim sarsılırken ona belli etmemek için yüzümü göğsüne daha çok bastırdım. Barış bu hareketimle kollarını bana daha sıkı sardı, şimdi tamamen bir bütün olmuş gibiydik."Bir daha bana arkanı dönüp gitme."sesi o kadar üzgün çıkmıştı ki, kalbimin ortadan ikiye ayrıldığını hissettim. Bu hisle yüzümü buruşturarak başımı yavaşça göğsünden ayırdığımda o da sıkılaştırdığı kollarını gevşeterek başını eğip bana baktı.
Aklıma gelen anılarla dudaklarımın arasından sıkıntılı bir nefes verdim. Burak'ın, Zeynel'in oğlu olduğunu bilmesi gerekiyordu. Barış mavileriyle yüzümü incelerken sanki konuşacağım şeyi tahmin etmiş gibi doğruldu ve alt dudağını diliyle ıslatarak derin bir nefes alıp verdi.
"Seninle arabada sarıldığımız günden beri bir kere bile onun yüzünü görmedim."diye mırıldandı ciddi bir ifadeyle, doğru söylediğini biliyordum. Hatta o gece Burak bunu bana bilerek yapmıştı, Barış ile aramızdaki bağı fark etmişti ve beni kaçırmaları için Barış'ın yanından uzaklaştırmaya çalışmıştı. Başarılı da olmuştu."Onunla aramızda en ufak duygusal bir bağ yoktu."
"Barış-"
"Benden uzak kal gibi şeyler söyleme Kutay."diye mırıldandı, sesi öyle yorgun çıkıyordu ki yutunmadan edemedim. Kendini açıklamak için, onu anlamam için her şeyi yapabilecekmiş gibi duruyordu karşımda. Başımı iki yana salladığımda dudaklarının arasından rahatlamış bir nefes verdiğini gördüm. Her şeyi kendi gözlerimle görüp, şahit olduğum için ona inanıyordum. Gerçi şartlar farklı olsaydı, Burak Zeynel'in oğlu olmasaydı ve Barış yine karşıma geçip aynı cümleleri kursaydı yine ona inanacağımı biliyordum.
"Burak, Zeynel'in oğlu."diye mırıldandığımda Barış bir süre tepkisizce yüzüme baktı. Ardından kaşlarını büyük bir ciddiyetle çattığında söylediğim şeyi yeni idrak ettiğinin farkına vardım."Ne kadar süredir onu tanıyorsun, onunla takılıyorsun bilmiyorum ama tüm bu sana yakınlaşmaları babası yüzünden."diye mırıldandığımda Barış her şeyin yeni farkına varıyordu. Dudaklarını hafifçe aralayarak büyük bir dikkatle yüzüme bakarken dudaklarıma alaycı bir gülümseme yerleştirip kahvelerimi ondan çekerek yatağa diktim.
"Gerçi babası git yatağa gir dememiş."sesimi her ne kadar alaycı çıkarmaya çalışsam da bu konuda pek becerikli olamamıştım. Herkesin yanında taktığım maske Barış'ın yanında bir anda elimde olmadan düşüyordu. Ona herkes gibi olamıyordum, üzüldüğümde, sinirlendiğimde, kırıldığımda bu duyguları alay ederek, gülerek bastıramıyordum.
Barış'tan ses gelmeyince bakışlarımı yataktan ayırarak ona çevirdim. Az önceki şaşkınlık gitmiş, yerini saf bir öfkeye bırakmış gibiydi. Dişlerini sıktığını çenesindeki kasların belirmesinden anlayabiliyordum. Bakışlarını yere dikmiş, kafasında bir şeyleri ölçüp biçiyor gibi baktığı yere dalmıştı. Yutkunarak bakışlarımı tekrardan yatağın üzerine çevirdim ve ellerimle oynamaya başladım, biraz sonra söyleyeceğim şeye vereceği tepkiden korkuyordum. Kendime bir kaç saniye zaman verip, cesaretimi topladıktan sonra kahvelerimi tekrardan yüzüne çevirdim.
"Zeynel'e söyledim."diye mırıldandım bakışlarımı bir saniye bile yüzünden ayırmadan. Maviler ağır bir şekilde bana döndü, daldığı düşüncelerden sıyrılmış gibi görünüyordu."Burak'a çok öfkelendim Barış, bu öfkemi kıskançlığa bağlama sakın. Seni kandırdığı için, beni senden uzaklaştırmaya çalıştığı için."alt dudağımı dişleyip bir kaç saniye Barış'ın bir şey söylemesini, bir tepki vermesini bekledim fakat vermeyeceğini anlayınca konuşmaya devam ettim.
"Senin özelini o orospu çocuklarının yanında açtığım için özür dilerim."Barış başını usulca iki yana salladı, yüzündeki o öfkeli ifade bir anda kaybolmuştu. Beni tekrar kollarının arasına çektiğinde rahat bir nefes verip ona sarıldım."Umrumda değil, hiç biri."diye mırıldandı. Burak konusuna sinirlendiğini biliyordum, hatta kafasında onunla ilgili planlar bile kuruyor olabilirdi fakat ikimizde bir süreliğine bunları bir kenara atabilirdik.
"Hani Burak'la aramızda duygusal bir bağ yoktu demiştin ya?"Barış başını salladığında kollarından çıkıp kahvelerimi ölüp bittiğim mavilerle birleştirdim. Elimi enseme atıp gerginlikle ensemi okşadığımda Barış gülümsedi ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı.
"Benimle var mı o duygusal bağ?"
"Sence?"diye fısıldadı dudaklarıma doğru. Burnunu burnuma sürtünce gülümsemeden edemedim. Alt dudağımı dişlerimin arasına alarak elimi ensemden indirip Barış'ın omzuna koydum."Ne demek olduğunu bilmiyorum..."diye fısıldadım onun gibi,"seninle öğreniyorum."Barış bir kaç saniye gözlerini yumup açtı, dudaklarında öyle güzel bir gülümseme vardı ki iç çekmeden duramadım.
"Manyak ettin lan beni! Düne kadar seni gördüğüm yerde dövesim geliyordu, şimdi de öpesim."
"Konu sen olunca benim de sana ölesim geliyor be."diye mırıldandım içten bir şekilde yüzünü izlerken. Barış gülümseyerek elini yanağıma çıkarttı ve dudaklarımızı birleştirdi.
Nefesimi kesiyordu bu adam.
Harbiden ölesim geliyordu ona.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Cennet | bxb
Fiksi Remaja"Meleğe benziyordu, karanlık bir cennetten düşmüş meleğe." küfür, argo, şiddet içerir.