"Senin resmin de ne güzelmiş."Sevim ablanın sesiyle dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı ve elimdeki kalemle önümdeki kağıdı karalamaya devam ettim. Ortaokul zamanlarında babam el becerimi keşfettikten sonra bir kaç yıl resim kursuna göndermişti, çok profesyonel olmasam da güzel resim çiziyordum. Babam vefat ettikten sonra resim de, okul da yalan olmuştu fakat boş vakitlerde yine bir şeyler karalayıp kafamı dağıtırdım.
"Eh işte, yapıyoruz bir şeyler ablam."
"Maşallah sana."sırtımı patpatlamasıyla kıkırdayarak önüme gelen saçları parmaklarımla geriye doğru taradım. Sevim abla yemeği yaptıktan sonra bana bir çay koyup odama gelmişti, karşılıklı çay içip sohbet ediyorduk. O eski anılarını anlatırken ben de pür dikkat onu dinliyor, resim çizmeye devam etsem de kulağımı ondan ayırmıyordum. Sevim abla sabaha kadar konuşsa onu sabaha kadar dinlemeye hazırdım, öyle tatlı dilli bir kadındı ki, susmasın istiyordum.
Barış'la kavgamızın arasından bir gün geçmişti, Cihangir ve Barış her zamanki hallerine dönmüşlerdi. Zaten normalde de baba-oğul ilişkileri pek yoktu fakat tokat olayından sonra aralarının daha da açıldığını düşünüyordum. Barış beni görünce hâlâ öldürecekmiş gibi bakıyordu, ilk gece bu yüzden kapımı kilitleyerek uyumuştum. O heriften her şey beklenirdi, bir seri katil bile olabilirdi.
"Abla sen kaç yıldır burada çalışıyorsun?"diye sordum elimdeki kalemi bırakıp tüm dikkatimi ona verirken, elini havada sallayarak bir ıslık çaldı. Bu hareketi çok uzun zamandır burada çalıştığını gösteriyordu."Barış nasıl biri?"diye sorduğumda ilk başta bunu beklemiyormuş gibi afalladı ardından bana ufak bir bakış atıp omuzlarını silkti.
"Garip, çocukluğunda da öyleydi."
"Hep böyle soğuk muydu?"
"Çocukken bu kadar değildi tabi ama yine de hep babasına karşı mesafeliydi."diye mırıldandığımda kaşlarımı havaya kaldırdım, babasına karşı böyle olması çok garipti."Peki, annesi?"Sevim ablanın dudaklarında tatlı bir gülümseme belirdi, annesi çok iyi bir kadın olmalıydı."Pınar hanıma aşıktı Barış bey, pıtı pıtı hep peşinde dolanırdı koca oğlan."
"Geçen sene vefat etmişti değil mi?"diye sorduğumda başını olumlu anlamda salladı. Cihangir anlatırken bir kere şahit olmuştum fakat pek üzerine düşmemiştim."Cihangir bey de bu kadar kötü davranmıyordu eskiden ona karşı, ne olduysa bir kaç yıl önce oldu."
"Ne oldu?"diye sordum merakla, pür dikkat onu dinliyordum. Oturuşunu biraz düzeltip kısık bir sesle konuşmaya devam etti."Barış bey sarhoş bir şekilde eve geldi, babasına saldırdı."kaşlarımı çatarak kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattım."Neden?"
"Aralarında bir konuşma geçti, orasını pek bilmiyorum."
"Annesi ne yaptı?"
"Ağladı kadıncağız, oğlunu korudu babasından."başımı olumlu anlama sallayıp bakışlarımı önümdeki kağıda çevirdim, ne olmuştu da babasına saldırmıştı Barış? Aralarında bu kadar büyük bir şeye yol açacak nasıl bir konuşma geçmiş olabilirdi ki?
"Neyse çocuğum, ben bi gidip aşağı bakayım yemek saati yaklaştı."diye mırıldandığında usulca başımı salladım ve Sevim ablanın odadan çıkışını düşünceli bir şekilde izledim.
Akşam yemeğinde sofrada sadece Cihangir ve ben vardık. Büyük ihtimalle Barış evde yoktu çünkü evde olsaydı babası zorla onu bu masaya oturturdu. Akşam yemeklerine çok önem verdiğini evinde kaldığım bu süreçte öğrenmiştim. Yemekten sonra salonda biraz onunla oturdum, işleriyle ilgili bir kaç şeyden bana bahsetti, anlamadığım şeyler olduğu için sadece başımı salladım. Biraz daha onunla oturup bir çay içtikten sonra odama çıktım. Artık bu evde, bu odada bana zindan gibi geliyordu, eskisi gibi dışarı çıkıp sabaha kadar sokaklarda sürtmeyi özlemiştim.
Az da olsa özgür gibi hissettiriyordu.
Şimdi ise tutsak gibiydim bu evde, boğulacakmış gibi hissediyordum.
Yarın Cihangir'le bu konuyu konuşmayı aklımın bir köşesine yazıp yatağıma uzandım. Bir kaç saniye karanlık tavanı izledikten sonra yan dönüp balkonun camlı kapısından dışarı baktım, villanın olduğu yer öyle tenhaydı ki, en ufak bir ışık dahi yoktu. Bu Cihangir cidden belalı bir adam olmalıydı, bu kadar tedbire göre.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, uykum gelmediği için yataktan doğrulup bir süre boş boş etrafı izledim. Ardından ayaklanıp odadan dışarı çıktım. Koridor da çok az ışık saçan loş lambalar bulunduğu için etrafı görebiliyordum, yavaşça merdivenlerden aşağı inip mutfağa doğru ilerledim. Mutfakta sigara içmek nedense bana keyif veriyordu, ayrıca deli gibi susamıştım da. Mutfağa girince tezgahtaki sürahiden bardağa bir su doldurup kafama diktim boş bardağı tezgaha sessizce geri koyduktan sonra cebimdeki paketi çıkartıp dudaklarımın arasına bir dal yerleştirdim ve ateşleyerek zehri ciğerlerime çektim.
Sessizce sigaramı içerken mutfaktan bahçeye açılan kapıdan ufak bir tıkırtı geldi, kaşlarımı çatarak kapıya doğru adımladım ve dışarıyı süzdüm. Görünürde kimse yoktu, kedi veya köpek olabilirdi. Tam arkamı dönmüşken can çekişir gibi bir inleme sesiyle kaşlarımı çatarak bir kez daha bakışlarımla dışarıyı süzdüm. Yine kimseyi göremeyince merakıma yenik düşerek kapıyı açtım, gördüğüm manzarayla dudaklarımın arasında emanetmiş gibi duran sigara yeşil çimenlerin üzerine düştü.
Barış kapının yanına çökmüş, elindeki jiletle bileğine kesikler atıyordu.
Attığı kesiklerden dolayı, kanla kaplanmış bileğine korku dolu bir bakış attım ve ardından bakışlarımı yüzüne çevirdim. Mavi gözleri aynı soğuklukla beni izlerken yutkundum. Bir kaç saniye sonra sanki ben onu hiç görmemişim gibi yaptığı işe devam edince hızla önüne çöküp, jilet olan kolunu tutarak ondan uzaklaştırdım.
"Lan ruh hastası!"
"Dokunma."kolunu ellerimin arasından kurtarmaya çalışsa da izin vermedim, mavi gözleri tekrar kahvelerimle buluştuğunda yakın olduğumuz için şimdi mavileri daha derinden görebiliyordum. Gözlerinin altında mor halkalar oluşmaya başlamıştı, gözlerinin akına kırmızı damarlar düşmüştü. Onun bu haline yüreğim bir kez daha sızlarken daha fazla ona bakamayacağımı farkederek bakışlarımı koluna çevirdim.
"Amına koyduğumun manyağı, kendini mi kesiyorsun oğlum sen?"
"Sanane!"hızla kolunu çektiğinde kolu ellerimin arasından kaydı, jiletlediği kolundaki kanlar yeşil çimenlere damlıyordu. Dudaklarımın arasından sıkıntılı bir nefes verip ayaklandım ve mutfağa doğru adımladım. Gözlerimle karanlık mutfağı tararken tezgahın altındaki çekmecelerden birine yaklaşıp Sevim teyzeden gördüğüm gibi bir bez çıkarttım ve bahçeye geçip Barış'ın önüne bir kez daha çöktüm. Elimdeki bezi jiletli koluna bastırdığımda ifadesizce bana bakmaya devam etti.
"Ne?"dedim kafamı iki yana sallayarak, ters bir şekilde.
"Sen aklınca bana acıyor musun?"diye sordu dişlerinin arasından tıslarcasına, sorduğu soruyla afalladım."Acınacak halde olan sensin, ben değil."diyerek koluna tuttuğum bezi yere fırlattı ve yerden kalkıp mutfak kapısından içeri girdi.
Sadece şaşkınlıkla arkasından bakakaldım.
•
Yorumlarınızı belirtmeyi unutmayın.
♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Cennet | bxb
Teen Fiction"Meleğe benziyordu, karanlık bir cennetten düşmüş meleğe." küfür, argo, şiddet içerir.