Barış Soykamer
Oturduğum koltukta stresle dizimi sallarken bir yandan burnumda öfkeli nefesler alıp veriyordum. Devran eve gelip Kutay'ı aldıklarını söylediği andan itibaren kendime gelememiştim. Ona o kadar kızgındım ki, sorumsuzca arkasını dönüp gitmişti. Beni dinlemek istemiyorsa ona bir şeyleri anlatmak için çabalamazdım, sadece yanımda dursaydı sesimi dahi çıkarmazdım. En çok da kendime kızıyordum. Peşinden gitmeyip yalnız kalmasına izin verdiğim için, zorla da olsa kolundan tutup arabaya bindirmediğim için. Kendimi öyle çok suçluyordum ki, karşımdaki babamın bana nefretini kusmasına dahi izin veriyordum.
Aynı zamanda daha önce hiç tatmadığım bir kaybetme korkusu vücudumu hummalı bir hastalıkmışçasına sarmalamıştı. Zeynel'in zamanında babama yaptıklarını düşündükçe korkum daha da artıyordu.Şu an ne halde olduğunu bilmiyordum, onu babamdan intikamını almak için kaçırmıştı ve intikamı da ancak onu öldürerek alırdı.
Kutay'ın ölümü...
Bunu düşündükçe nefesim kesiliyor, sol yanım asla geçmeyecekmiş gibi hissettiren bir ağırlıkla sarsılıyordu. Hayatımda ilk defa beni koşulsuz şartısız sarıp sarmalayan birini bulmuştum ve ona deli gibi bağlanmıştım, onu kaybedersem yaşamak için bir sebebim kalmazmış gibi hissediyordum.
Bir daha kimse beni Kutay gibi anlayamazdı.
Bir daha kimseye kalbim bu kadar hızlı atamazdı.
Onu da annem gibi kaybedemezdim.
"Ne olacak şimdi?!"babamın salonun ortasında dolanırken adeta kükremesiyle bakışlarımı daldığım yerden çekerek ağır bir şekilde ona çevirdim. Sanki salona bu koltuğa yeni konulmuşum gibi merakla etrafı inceledim. Mutfak kapısının önünde sessizce ağlayan Sevim hanımı görünce yüreğim sızlamıştı. Yanında onun omzunu okşayan ona moral vermeye çalışan Devran'da öyle üzgün görünüyordu ki, canım daha çok yandı.
Herkesin bu hale gelmesi benim suçumdu.
Kutay'ın o kansızın elinde olması benim suçumdu.
Hızla oturduğum yerden doğrulduğumda salonda bir sağa bir sola mekik dokuyan babamın delici bakışları bana döndü. Onun da beni ölümüne suçladığını gözlerinde parıldayan ateşten anlayabiliyordum. Elimi cebime attığımda hareketlerimi dikkatle izledi, telefondan bir numara bularak ağır bir şekilde kulağıma götürdüm ve yutkundum.
"Kimi arıyorsun?"diye sordu babam telaşlı bir ses tonuyla."Keskin'i arıyorum."diye mırıldandım hiç bir duygu barındırmayan sesimle. Dışarıdan beni gören bir insan bu olaydan etkilenmediğimi, umursamadığımı düşünebilirdi çünkü istemsizce ne yaşıyor olursam olayım bunu dışarı yansıtamıyordum. Bu yüzden kimse içimde ne yangınların olduğunu fark etmiyordu.
Ama o fark etmişti.
Babam hızla başını iki yana salladı ve telefonu elimden almak için bir hamle yaptı fakat bunu izin vermeden bir adım geriledim. Keskin bu işlere yeni atılmış bir adamdı, o gelince babamın tahtını biraz sallaması nedeniyle babam ona bilenmişti. Kendinden genç bir adamın bir anda ondan daha çok saygı görmesi ve sevilmesi onu öfkelendiriyordu, bunu kendine yediremiyordu. Bu tarz konularda ondan yardım istemek ona göre kendini aşağı çekmekti fakat bu durumu Keskin dışında kimse halledemezdi.
Bir kaç çalışın ardından telefon açıldığında karşıdaki adamın kalın sesi kulaklarımı doldurdu.
"Barış?"bakışlarım karşımda başını iki yana sallayan adama kaydı fakat onu dinlemedim. Kutay'ın canı onun itibarından daha değerli değildi."Yardımına ihtiyacım var."diye mırıldandığımda babam öfkeli bir şekilde burnundan soluyarak başını iki yana salladı. Her ne kadar ondan yardım istemiyor olsa da onun da bu işi Keskin'den başka kimsenin halledemeyeceğini bildiğini biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Cennet | bxb
Ficção Adolescente"Meleğe benziyordu, karanlık bir cennetten düşmüş meleğe." küfür, argo, şiddet içerir.