Medyaya Barış'ı bıraktım
İyi okumalar...
•
Eşofmanımın cebinden çıkarttığım zinciri parmaklarımın arasına dolarken merdivenlere doğru yavaş adımlarla ilerliyordum. Barış'ın odasının önünden geçerken kapıya kısa bir bakış atıp hızla gözlerimi kapıdan kaçırdım. Barış'ı düşündüğüm her an kafamı duvardan duvara vurma isteğiyle doluyordum.
Dün mekanın önünde yaşadığımız olaydan sonra kendimi cezalandırmak ister gibi eve yürüyerek gelmiştim. Dün hissettiklerim hiç normal şeyler değildi, bu yüzden kendime fazlasıyla kızmıştım. Onu görünce kalbim hızlandığı için kalbimi bile parçalamak istiyordum, başta bunu sinire, yaşanan adrenaline bağlamıştım fakat şu an odasının önünden geçerken dahi kalbimin bu denli hızlanması ne sinirdi, ne de adrenalin.
Elimdeki zinciri sıkarak dişlerimi birbirine bastırdım ve kafamı iki yana sallayıp hızla merdivenlerden aşağı indim. Sikik düşüncelere girip kafamı bulandırmak istemiyordum, bu eve ilk geldiğimde nasılsa şu anda öyle olacaktı.
Kendimi mutfaktan içeri attığımda kulaklarımı dolduran müzik sesi dudaklarımın yukarı doğru kıvrılmasına neden oldu. Radyodan yükselen Ankara havası ile Ankaralı damarlarım harekete geçmişti. Omuzlarımı sallaya sallaya mutfaktan içeri girdiğimde masada oturmuş yemek yiyen Devran abi beni gördü, görür görmez kahkahayı patlatmıştı. Tezgaha dönük olan Sevim abla kaşları çatık bir şekilde önce Devran abiye, ardından bana baktı ve o da gülmeye başladı. Parmaklarımı şıklatarak olduğum yerde dönerken Sevim ablaya elimle gel işareti yaptım, kıkırdayarak yanıma gelmiş ve o da benim gibi parmaklarını şıklatarak oynamaya başlamıştı.
Tüm neşem yerine gelmişti işte.
"Lan Kutay sen beni bir gün öldüreceksin!"Devran abinin gülerek kurduğu cümleyle ona doğru eğilerek omuzlarımı salladığımda bir kahkaha daha patlatarak beni yavaşça geriye doğru itti. Sevim abla sanki bu anı bekliyormuş gibi kendini kaptırmış, oynamaya devam ediyordu. Onun bu haline kıkırdayarak bakarken kapıda sert mavileriyle bizi izleyen Barış'ı görünce olduğum yerde durdum. Gülüşüm yavaşça solarken Sevim abla benim baktığım yere doğru döndü ve oynamasını durdurarak hızla kendini düzeltti.
"Affedersiniz Barış bey."diye mırıldandı mahçup bir sesle, Barış ona bakmamıştı bile transa girmiş gibi gözlerini benim üzerimden çekmiyordu. Yutkunarak bakışlarımı elimin arasındaki zincire indirdim, nefesim düzensizleşmişti ve kalp atışlarım göğsümü delip geçecekmişçesine hızlı atıyordu. Dans ettiğim için böyleydi evet, o yüzden.
"Bir şey mi lazımdı?"yanımdaki Devran abinin konuşmasıyla elimdeki bakışlarımı tekrardan Barış'a çevirdim, sonunda korkutucu bakışlarını benden çekmiş ve yanımdaki adama çevirmişti. Bunu fırsat bilerek yüzünü incelemeye başladım, göz altındaki morluk açık yeşil bir hal almıştı. O morluk benim gözümde olsaydı şu an görünmezdi bile fakat Barış'ın ten rengi o kadar açıktı ki, görünmemesi mümkün değildi. Gür kirpikleri her gözünü kırptığında aşağı yukarı hareket ediyordu, bunlar gözüme ağır çekimdeymişiz gibi gelirken dudaklarımın arasından sessiz, kesik bir nefes verdim.
Ona bakmamaya çalışıyordum fakat gözlerim bana inat edermiş gibi sürekli onu buluyordu.
Barış alt dudağını diliyle ıslattıktan sonra başını iki yana salladı. Alnına düşmüş siyah saçlarını eliyle geriye doğru ittikten sonra yutkundu, bir şey söylemek istiyor fakat söyleyemiyor gibiydi. Bir kaç saniye gözleri hepimiz üzerinde gezindikten sonra bende durdu.
"Baksana bi."diye mırıldandı soğuk bir ses tonuyla. Ses tonu hep soğuktu, bu kadar soğuk olmasına rağmen bu kadar karizmatik ve erkeksi çıkması normal miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Cennet | bxb
Teen Fiction"Meleğe benziyordu, karanlık bir cennetten düşmüş meleğe." küfür, argo, şiddet içerir.