Kucağımda duran çekirdek poşetinden avucuma çekirdek alarak çitlemeye devam ederken bir yandan da televizyondaki programı anlama çalışıyordum. Sevim abla geldiğimden beri bu programı hiç kaçırmadan izliyordu, bugün canım sıkıldığı için ben de ona eşlik etmiştim. Birlikte çekirdek çitleyerek programı takip ediyorduk.
Sevim abla çekirdek olan elini kaldırıp televizyondaki ağlayarak konuşan esmer kadını işaret etti.
"Bak bak timsah göz yaşları bunlar!"diyerek elini havada salladığında ona gülmeden edemedim, kendini baya kaptırmış görünüyordu. Ona uyum sağlayarak dudaklarımın arasındaki çekirdek kabuklarını kaseye attım ve ağzımdaki çekirdeği çiğnerken konuştum."Onu kocanı aldatmadan önce düşünecektin bacım!"
"Hah, aynen."diye hak verdi Sevim abla bana, gözünü ekrandan ayırmadan. Ona bakıp alt dudağımı dişledim ve gülmemi engellemeye çalıştım. Bu evde ondan başka vakit geçirebileceğim, doğru düzgün sohbet edebileceğim bir insan yoktu. Onun bu evde çalışması hayattaki en büyük şansım olabilirdi sanırım.
Barış evden gittikten sonra Cihangir umursamaz bir tavırla işlerine devam etmişti. Sanki evden oğlu değil de, çalışan biri gitmiş gibi rahat davranıyordu. Akşama kadar odasındaki o saçma sapan dosyalarla ilgileniyor, mekanları ziyarete gidiyor, bazen geç saatlere kadar eve gelmiyordu. Beni de götürmek istediği zamanlarda onu hemen reddetiyordum, sonuçta canımı pazarda bulmamıştım. Cihangir ve oğlu bu tarz silahlı saldırılara alışık olabilirlerdi fakat bana bu tarz şeyler tersti. Bizim mahallede de böyle olaylar çok olurdu ama kimse kimsenin arabasını taramazdı.
Her ne kadar Sevim ablayla vakit geçirmeye çalışsam da sıkıntım dinmiyordu. Barış gittikten sonra uğraşacak kimse de kalmamıştı, arada Cihangir'e laf sokmak dışında bir şey yapmıyordum. Laf soktuğumda da gülüp geçmesi beni sinir ediyordu, bu sefer iyice cinlerim tepeme çıkıyor, herifi tokatlayasım geliyordu. Barış varken en azından o benimle dalaşıyordu, az da olsa bana eğlence çıkıyordu.
Yemek saatine yakın Sevim abla televizyonu kapatıp etrafı toparladı. Bir kaç dakika sonra kapının çalmasıyla bakışlarımı izlediğim duvardan ayırıp kapıya doğru çevirdim. Önde Cihangir, arkada korumalarıyla birlikte içeri girdiğinde dudaklarımın arasından sıkıntılı bir nefes vererek ona göz devirdim.
"Kutay, nasılsın?"diye sordu uzun paltosunu çıkartıp başında bekleyen Sevim ablaya uzatarak."Sabah sordun ya."huysuz sesim onu güldürdüğünde gözlerimi bir kez daha devirdim. Bu adamın ota boka gülmesi sinirlerimi bozuyordu. Bir şey söylemek için dudaklarını aralamıştı ki, çalan telefonuyla birlikte tüm dikkatini cebinden çıkarttığı telefona verdi. Kaşları çatık bir şekilde aramayı yanıtlarken onu izliyordum.
"Söyle."
Herkese emir verdiği için de bir ara bu herifi yumruklayacaktım.
"Kapının önüne bırakın, çocuklar alır."diye mırıldandıktan sonra telefonu kapatıp tekrardan cebine yerleştirdi. Sert yüz ifadesinin yumuşamasını ve gülümsemesini hayretle izlerken başımı iki yana salladım. Nasıl bir şeylerin etkisinden bu kadar çabuk çıkabiliyordu ki? Babamın bu herifle neden arkadaşlık yaptığını çözebilmiş değildim.
Yemek saati geldiğinde Cihangir ve ben karşılıklı masalara yerleştik. Cihangir her ne kadar muhabbet açıp konuşmak istese de, sürekli kısa kısa cevaplar verip konuşmak istemediğimi ona belli ediyordum. Bazen ona haksızlık ettiğimi düşünsem de, kendime sürekli buraya onun ısrarları sonucunda geldiğimi hatırlatıp duruyordum.
Cebinden bir araba anahtarı ve bir kredi kartı çıkartıp masaya koydu ve eliyle bana doğru itip tam önümde bıraktı. Kaşlarım çatık bir şekilde ona bakarken o gülümsüyordu. Ağzımdaki lokmayı çiğneyip yutarken tek kaşımı havaya kaldırarak çenemele önümdeki anahtarı ve kartı işaret edip başımı salladım. Kuruyan dudaklarını ıslatıp ellerini masanın üzerinde birleştirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Cennet | bxb
Novela Juvenil"Meleğe benziyordu, karanlık bir cennetten düşmüş meleğe." küfür, argo, şiddet içerir.