fifth queen - wanda

2 2 0
                                    

WANDA - ANGRY

Ağlamasını umursamadan bir tokat daha yapıştırdı suratına. Oturduğu sandalyeden beli büküktü ve sesi çıkmıyordu kızın, ayağını kaldırarak karnından tekmeleyerek geriye doğru düşmesini sağladı. Hıçkırdı. Ağlamaktan gözleri şişmiști ve burnu da kanamaya başlamıştı çoktan. Wanda koyu sarı saçlarının bozulmuş kıvırcıklarını düzelterek ağzına naneli sakız attı. Hannah'ya  işaret verdiğinde kızı yerden kaldırıp sandalyeye geri oturttu. Wanda çiğnediği sakızı çıkartıp adını çoktan unuttuğu kızın alnına pat diye yapıştırdı, öyle sert ittirmiști ki kafası geriye doğru gitmişti. "Benimle uğraşmaya devam edecek misin?"

Ses vermedi ama zırıldaması yeteri kadar ses yapıyordu. Dilini dudaklarında gezdirerek başını kaldırdı Wanda. "Velet," diye mırıldandı. "Konuş."

Hannah öne çıkarak Wanda'ya baktı. "Su getireyim mi?" Wanda gözlerini devirdi bu aptal fikri yüzünden. "Ben konuşturamaz mıyım?" Hannah korkuyla başını salladı. "Tabii ki konuşturursun, ben sadece daha hızlı olur dedim."

Sandalyedeki kızın ağlaması bir anda kesildi ve yerine kahkasını bıraktı. Öyle alaylı bir şekilde gülüyordu ki onlara, herkes şaşkındı. Hannah, Mary, Tay ve hatta Wanda bile ne yaptığını anlamamıştı ama anlamaları uzun sürmedi çünkü bu kızın çevresi etraflarını sarması birkaç saniyelerini aldı. Sandalyeden kalkıp karşılarına dikildiğinde Wanda'yla göz gözeydi, kavga daha başlamamıștı ama onların bakışları çoktan birbirine girmişti.

"Şimdi kim veletmiș sevgili Wanda?" Gülümsedi. Burnundan akan kan, dişlerine kadar ulaşmıştı. Wanda biliyordu, başından beri asıl korkak olan insanın hep kendisi olduğunu, velet olduğunu ve tüm bunlara karşı savaşacak cesaretin onda olmadığını ama bu acısını hep öfkesinden çıkarırdı.

Eğer cesur değilsen, öfkelisindir. En güçlü öfke duygusu hep korkaklığından gelirdi. Ailene karşı cesur olamazsın, topluma karşı ve kendine karşı da olamazsın ama öfkeli olursun. Öfke, cesarete bakmazdı nihayetinde.

"Göreceğiz," dedi ve bir anda kızın üzerine atladı. Herkes birbirinin üzerine saldırdığında Wanda kızın pekmezini akıtıyordu çoktan. Saçlarından tuttuğu gibi duvara sürtüyordu suratını, duvar o kadar sertti ki kızın yüzünün sağ tarafı paramparça oldu. Dudağının kenarı patlamıș ve yanakları da pürüzlenmiști ve kızarmıştı. Saçından tuttuğu elini kavrayıp çevirdiğinde bileği burkuldu ve saniyeler içinde duvara doğru bakan surat onunki olmuştu. "Merak etme ben bu kadar acımasız değilim," dediğinde sızlayan yüzünü umursamayarak Wanda'yı çekiştirerek kaynar su dolusu kovanın içine kafasını soktu. "Çünkü daha çok kötüyüm," diye mırıldandığında, Wanda ağzını  açıp ses bile çıkaramamıștı.

Yüzünün tamamı ateş gibi kavrulmuştu ama uyuşukluktan ilk başta hissedemediği acıyı şimdi hissettiği anda suyun altında ağzını açıp acıyla bağırmaya çalıştı ama ne o duymuștu sesini, ne de bir başka biri. Zaten hep böyle oluyordu. Kimse onu ne duyuyor ne görüyordu, aslında bütün bakışlar hep onun üzerindeydi ama kimse görmek istemiyordu ki bakışları bir işe yarasın.

Saçlarını bıraktığında ellerinden destek alarak kafasını kovadan çıkardı ve etrafa bakınmaya çalıştı ama her yer karanlıktı, buraya gelmeden önce hava aydınlıktı. Titrek ellerini aşağı indirip etrafında döndü. Yüzü hâlâ sızım sızım sızlıyordu. Sanki hâlâ o kaynar suyun içindeydi.

"Hannah?" diye seslendi etrafına bakarak. Birkaç gülüșme sesi ve fısıltı duyuyordu. "Mary? Tay?"

Titreyen ellerini durdurmak için yumruk yaptı ve etrafında dönmeye devam etti, herkes nereye gitmişti, eğer herkes gittiyse bu sesler nereden geliyordu? "W-Wanda," diye mırıldanıșını duydu Tay'in. Sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye çalıştı, kendini aptal gibi hissediyordu. "Neredesin? Benimle oyun oynuyorsan hiç komik değil!"

"Bu bir oyunsa," dedi gülme seslerinin içinden. "Hiç bitmeyecek sanırım." Gülüşme sesleri arttı. Gözlerindeki yaş dolup taştığında yanağından süzülürken çok acıttı, her akıșında canını daha çok yakıyordu. Ağlayamazdı da artık bu saatten sonra. Bi' o vardı zaten yapabildiği, onu da yapamazdı artık. "Wanda... Bu işe hiç karışmamalıydık..." Bu sefer ki sesin sahibi Mary'di. Hannah da arkasından devam etti. "Üzgünüm ama artık seninle değilim Wanda."

Neler olduğunu anlamıyordu Wanda ya da anlamazdan geliyordu, bazı şeylerin ne olduğunu hissetmekten çok fark etmek daha zordu. Neler olduğunu anlamıştı ama hiçbir zaman bunu dile getirmemiş ve sanki hiç başına böyle bir şey gelmemiş gibi hayatını eskisi gibi devam ettirmişti, tek fark okulunu bırakmıştı ve eve kapatmıştı kendini aylarca. Hiç çıkmadı. Bir gün olsun pencereden bile sokmadı kafasını dışarıya.

Annesiyle babasına ve doktorlara tek bir kelime bile etmedi. Sadece tek yaptığı kalbinde beslediği öfkeyi dışarı çıkartmak için anı kollamaktı. Sürekli odasının köşesinde iyicene zayıflıktan ölecek bir şekilde dururken parmaklarını kör gözünün önünde sanki görecekmiş gibi oynatırken bir şey fark etmişti.

Sanki görünmez bir manyetik vardı ve avuç içleri  bakarken çekiyordu birbirlerini, daha ne olduğunu anlamadan dikişler kopan bir ip gibi açıldığında korkudan ayağa kalktı ve kör gözüyle görecekmiş gibi geriye doğru çekildi. Tatlı bir rüzgarı sarılı yüzünde hissettiğinde göz kapakları titrești. Pencereyi açık unuttuğunu sanmıştı ilk başta ama yavaşça kapatmaya ilerlerken elleriyle de bir şeye çarpmamak için hareketlendirdi, sağ ayağı odasının tabanına basmıyordu artık. Korkmuştu ama yine de geri çekilmedi ve adım atmaya devam etti, o ettikçe odasından tamamen çıktığını hissediyor gibiydi.

Gözleri görmese de kulakları çok iyi duyuyordu. Yerini tam saptayamadığı hafif bir deniz şırıltısı, işlek bir caddeden gelen arabanın korna sesleri... Neredeydi? Bir rüya mıydı? Rüya olma ihtimali yüksekti çünkü haftalardır acıdan gözüne uyku gitmemişti Wanda'nın.

Eğer bu bir rüyaya hemen uyanmak istedi bu yüzden geri dönerek odasına geçmeye çalıştı ama ne kadar yürürse yürüsün hâlâ odasına gelememişti, bu ilerlediği yere geri döndüğüne emindi. "Merhaba?" dedi arkadan biri, hemen sese döndürdü başını. "Kraliçe aşkına!" Wanda'nın tamamen sarılmış yüzüne baktığında nasıl bir tepki vereceğini bilememişti bir an, korkmuştu zavallı kızın halini görünce. Ona kim böyle bir şey yapmıştı? "İyi misiniz?"

"Burası neresi?" diyebildi en sonunda.

"Ephustica burası da... Siz nereden geliyorsunuz?"

"O-odamdan. Odamdaydım ben en son..." Keşke görebilseydi Wanda, belki o zaman anlardı bir rüyada olup olmadığını... Ama kördü işte, karanlıktan başka hiçbir bok görmüyordu. Keşke karanlığı da göremeseydim, diye düşündü. O zaman bu kadar korkmazdım.

"Sizi kraliçeye götüreyim," dedi kadın nazikçe kolundan tutarak. "O ne yapılacağını bilir."

"Kraliçe mi? Ne kraliçesi? Hangi çağdayız?"

"Çağ nedir?" Wanda delirmek üzereydi. Hangi aklı başında bir insan çağın kelime anlamını bilmezdi? Yine de sabretti ve yaşlı kadının onu kraliçeye götürmesini bekledi. Sabretti ve sabretti, sanki yollar hiç bitmeyecek gibiydi. Köprü olduğunu düşündüğü bir yerden geçtiler, köprünün altında uçurum olduğunu hissedebiliyordu şiddetli rüzgar sesinden ve her adım attıklarından çıkan yankı sesinden. Kapının açılma sesleri kulağına işlediğinde yaşlı kadın ondan ayrılıp önüne geçti. "Kraliçeyle görüşmesine izin vermelisiniz. Bu o olabilir," dedi sessizce ama Wanda'nın kulağı keskindi ve her şeyi duyuyordu. "Emin misin bunun yaşadığına?" Wanda öfkelendi. "Neler dönüyor burada? Ben ne olabilirim? Ne iş çeviriyorsun bunak kadın!"

Kadın cevap vermeden bekledi. Kraliçe Nova'nın sesi sarayda yankılanırken koruma geçmesi için yer açtı. Zaten koca sarayın sadece tek bir koruması vardı, kimsenin burada saygısızlık yapmaya cesareti olmazdı.

"Demek bu, ha?" dedi Nova. Etrafında daire oluşturdu Wanda'nın, sonra tam baktığı yerin önüne geçip yüzünü inceledi. "Sargılarını aç." Wanda geriye adım atarak yumruklarını sıktı. "Asla!" Nova gülümsedi. Bu gülümseme hiç de iyimserliğinden değildi. "Sana aç dedim. Lafımın ikiletilmesinden hiç hoşlanmam."

"Kendini ne sikim sanıyorsun, Kraliçe Nova," dedi alaylı sesiyle. Sesinde tamamen küçümseme vardı. Bu kraliçe neyin nesiydi de ona emir verebiliyordu? Nova lafının ikiletilmesinden hoşlanmıyorsa Wanda da emir almaktan hoşlanmazdı.

"At bunu zindana," dedi arkasını dönerken. "Daha tam zamanı gelmemiş."

queen of sinsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin