SUSANNA - JEALOUSY
Herkesti Susanna. Herkes gibi duyguları olan, kalbi sadece yaşaması için atmaya çalışan ama onun dışında hiçbir boka yaramayan bir organdı onun için, işte herkes gibiydi ya; duyguları sadece kendine kalkan. Öfkesinden tut hüznüne kadar uzanan ipince bir ipte denge sağlamaya çalışırken düşeceğini bile hesaba katmadı Anna.
Dengesinin alt üst olacağından habersiz duygularını hiçe saydı sebepsiz.
Duyguları da onu hiçe saydı ve öfkesinde boğuldu, bunu da kıskançlığın doğurduğu kadere bağladı. O kaderinden hep nefret etti ama yine de bu parçasından hiç kopmadı. Her şey annesinin siktiri bastığı gün başlamıştı bir yaz günü, ansızın, gitmişti. Annesi olan çocukları kıskandı, çocuklarına sarılan ve onlara gülümseyen anneleri kıskandı, kötü notları için ona kızacak bir anneye olmadığı için bile sınıfındaki çocukları kıskandı çünkü onların anneleri sürekli toplantılara katılıyordu ama onun babası bile gelmemişti.
Susanna'ya göre babası bir sürtükle evliydi ama hiçbir zaman onun iyi bir kadın olduğunu kabullenemedi. Üveyse üvey, hep kötü olurlardı.
"Okula bugün de kendin gider misin? Toplantı erkene alınmış ona yetişmem gerekiyor, çok üzgünüm."
"Üzgün müsün gerçekten?" Dilimlenmiș salamları da ağzına atıp ayaklandı. Elinin tersiyle ağzını silerek çantasını aldığı gibi babasının yanından geçerken onu eliyle durdurdu. Gözlerini gazeteden ayırmadan ve duruşunu hiç bozmadan mırıldandı. "Bugün okulda yine bir tantana çıkarmamaya dikkat et Susanna. Oldu mu?" Nihayet gözlerini onun simsiyah, annesinden aldığı çekik gözlerine dikti. Babasının mavi gözlerini almadığı için şanslı hissediyordu, böyle ucubeye benzerdi.
"Oldu mu?" diye tekrar sordu. Kafasını sallamakla yetindiğinde geçmesine izin verdi ve tekrar gazetesine gömüldü.
Dışarı çıktığında saatine baktı ve daha dersin başlamasına yarım saat olduğunu fark etti, böylece oraya giderek biraz vakit öldürebilirdi. Mariana'yı tekrar görebilirdi.
Onun hayatı mükemmel olmalıydı, istediği her şey hemen elinin altındaydı ve ne isterse onu yapabilme özgürlüğüne sahipti. Çikolata gibi ten rengi vardı ve Susanna'nın sarımsı ölü ten rengine nazaran daha ilgi çekiciydi.
Sokak arasında işini saniyeler içinde halledip Mariana'nın sarayının önünde bekledi. Mariana ona söz vermişti, hazır olduğunda taç onun olacaktı ve bu anı dört gözle bekliyordu. Onunla uzunca bir vakit geçirdikten sonra geri döndüğünde çoktan birkaç dersini kaçırdığını fark etti ama bunu umursamayarak sınıfa aniden daldığında bütün bakışlar ona dönmüştü. Kimseyle göz teması kurmadan yerine geçtiğinde çantasını kenara koyup geriye yaslandı. "Yerine geçebilirsin dedim mi?" dedi Bayan Meg.
"Geçemezsin de demedin."
Arkadaşı Liz onu dürtükledi. "Dikine gitme bu son şansın. Baban bu sefer gelebilir müdürle konuşmaya." Ona baktı donuk bir ifadeyle. "Bunu istiyorum." Bayan Meg bakışlarıyla onun kalkmasını ister gibiydi ve müdürün yanına gitmesi gibi. Susanna'nın beklediği gibi ayağa kalktığında bunun babasının gelmesi için yeterli olmadığını düşündü, işleri daha çok batırmalıydı. Okulun kraliçe gibi davranılan kızına baktı. Susie'ye. Onun da bakışları zaten onun üzerindeydi ama Anna'nın aksine aşağılar bakışları bunun için iyi bir sebepti. "Bayan Meg," dedi Susanna. "Susie'nin okulun kraliçesi olması dışında başka ne konuda iyi olduğunu biliyor musunuz?"
Susie ile Susanna'nın arası hiçbir zaman iyi olmamıştı ve Susanna'ya yaptıkları için bunu çoktan hak ediyordu, ona biri ceza verecekse eğer bu yetkiyi üstlenebilirdi. "Susie'nin konuyla ne alakası var Susanna?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
queen of sins
FantasíaBir dünyam vardı sadece, nefes almak kolaydı yaşamanın zorluğu kadar. İki dünya arasında paslı bir anahtardım, kapım yoktu kapatıp kendi başıma kalacağım; kimseler girmesin diye kilitleyip zihnimi boşaltacağım... Bu dünyaların anahtarı da bendim...