fourteen - liars and lies

5 3 0
                                    

"Onları bulduğumuzda kraliçeye zahmet olmadan kıçlarını ateşe vermeliyiz!" diyerek hiddetle yumruğunu havaya kaldırdı Takashi. Saçma şekilde gaza gelmişti ve kendini durduramıyordu, başımızı belaya sokacaktı aptal çocuk. Ayağının topuğuna hafifçe vurarak bana bakmasını sağlamaya çalıştım ama kendini o kadar çok kaptırmıştı ki vurduğumi hissetmiyordu bile...

"Buradan gitmeliyiz Japon balığı," dedim sadece onun duyabileceği sesle. "Hadi."

"Onları yakalamalıyız! Kraliçe onları bulana paha biçilemez bir hediye vereceğini söyledi," dedi hemen arkamdaki adam. Onun yanındaki de "Onları kesinlikle bulduğumuzda affetmeyeceğiz!" Ve diğer herkes buna katıldı. Sonra grupça birbirlerinden ayrılarak bizi aramaya koyulduklarında ellerini beline koyarak gururla bana bakmaya başlamıştı ve benim şaşkınlıktan garip hâl suratımı görse de yüzü aynı kaldı. "Neşelen biraz," dedi. "O ahmaklar bizi bulamaz."

"Bak," dedim titrek bir nefes vererek. "Ben kıçımı seviyorum tamam mı? Eğer başımız belaya girerse herkesten önce seni ben gebertirim."

"Senin kadar ben de yaşamak istiyorum. Her şeyden önce benim de bir amacım var, onu gerçekleştirmeden şurdan şuraya gidemem. Yani öbür dünyaya, öbür dünya dediğim kendi dünyamız değil. Cehennemden bahsediyorum, anladın değil mi?" Elimi alnıma koyup başımın ağrısını dindirmek için birkaç saniye sessiz kalıp nefes aldım. "Amacın falan umrumda değil benim. Benim amacım senin bu saçmalıklarından daha çok önemli. O yüzden hemen şu bunağı buluyoruz." Kafasını salladığında önüme döndüm.

Amacı neydi ki?

Bundan bana ne!

Ara sokaktan çıkarak ve caddeyi de atlayarak ormanlık alana yakın bir yerde durup etrafımıza bakınıyorduk, böyle bir yerde yaşamıyordu ama şimdilik burada bizi arıyormuş gibi davranarak dikkat çekmemeliydik. Sonra onun evinin olduğu sokağa doğru ilerledik ama her yer aynıydı bu yüzden karıştırabiliyorduk ve sürekli karanlığa bürünüp duruyorduk. Sonra etrafımız yine eski maviliğinde geri döndüğünde yola koyulmaya devam ettik.

Yine bizi o bulmuştu. Çalılıkların arasında ne yapıyordu bu adam böyle? Bizi mi bekliyordu her seferinde?

"Tekrar geleceğinizi tahmin etmiştim. Başarısız olacağınızı biliyordum," dediğinde sebepsizce sinirlendim. "Yine de bize git dedin. Dalga mı geçiyorsun?"

"Gitme deseydim gitmeyecek miydin? O kadar kendinden emindin ki ayağına zincir taksam yine de giderdin." Takashi de ona hak vererek başını salladığında somurtup başımı çevirdim. "Her neyse. Bize söylemediğin başka bir şey var mı?" diye sorarak bütün ipleri elime aldım, oynatma sırası bendeydi. Onda bizim bilmediğiniz çok şey varmış hissine kapılıyordum. "Sahte bir kraliçe arıyormuşsunuz duyduğuma göre," dediğinde şaşkınlıktan gözlerim sonuna kadar açılmıştı. Planımızı kimseye anlatmamıștım, kimseye! Tabii, Takashi söylemediyse... Öfkeyle ona baktığımda ellerini iki yana sallayarak "Ben değilim," demişti hemen.

"Gloria söyledi," dediğinde sabır dilenir gibi hareketli mavi okyanusa baktım. Balıkların uçarcasına süzülüșünü izlerken konuşmaya devam ediyordu. Bu onun konuşabilmesini açıklıyordu, çünkü zaten buranın sokak kedisiydi. Demek ki onu ben bulamamıştım, o beni bulmuştu. "O benim kedimdi. Sadece etrafta ajanlık yapmasını istemiştim ama o garip bir şekilde senden ayrılmıyordu bu yüzden bir bildiği vardır elbet diye düşünerek ellemedim. Boşa değilmiş demek ki..."

"Bana bak buruşuk surat! Ya bize şimdi her boku anlatırsın ya da--" Güldüğünde sözüm yarıda kesilmişti. Buğulanan gözlüğünü çıkartıp üzerine silip tekrar taktığında yumruklarımı sıktım. "Ya ne yaparsın? Portal açarak kraliçenin sonunu getireceğini düşünen çaresiz ve zavallı bir veletten başka hiçbir şey değilsin sen. Neymiş? Kraliçeyi öldürecekmiș... " Alaylı sesi ve boğuk kahkası etrafımızda yankı oluştururken sinirlerim alev gibi bütün vücudumu sardı.

O şişko kediye arkamdan iş çevirmek neymiş gösterirdim ben, hain kedi.

"Kraliçe senin yaşadığını bilmiyordu değil mi?" diye sorduğunda sesindeki o sinsi sırıtışı fark etmiştim, dudakları da yukarı doğru ne yaptığını biliyormuşçasına kıvrılmıştı. Takashi beni korkutmaya başlamıştı, öyle ki onu da korkutmuștu çünkü az önceki kahkahalarından eser yoktu. Rengi değişmişti. Gururla Takashi'ye baktığımda bakışlarını ondan bir an olsun çekmedi. "Bunu yapmaya cesaretiniz olamaz. Daha siz tek bir kelime edemeden kellenizi alır," demişti ama sanki kendini rahatlatmak istiyor gibi gözüküyordu. Ondan korkuyor muydu yoksa sakladığı bir şey mi vardı emin değildim ama ne varsa da onun elini ayağını birbirine dolamıștı.

"Merak etme," dedi Takashi. "Biz bu mesajın ona iletilmesini sağlarız." Sonra omzumdan tutarak beni oradan uzaklaştırırdı. Ondan yardım almaya çalışmakla hata etmiştik çünkü bizi onu öldürmemiz için kullanmaya çalıştığını fark ediyordum, başarısız olacağımızı zaten tahmin ettiğini söylemişti ama bir umut onu öldürebiliriz diye de geriye adım atmamıştı. Ta en başından hatalı olan bendim, iki senedir Holly dışında kimseyle iletişim kurmayan ben daha ikinci günden kıçımıza tekmeyi basacak birine güvenmiştim. Takashi haklıydı.

Caddeye çıktığımızda gece yaşamı hâlâ vardı evlerde ve dükkanlarda ama yine de çoğu kişi hâlâ cadı avlar gibi gruplar halinde bizi arıyordu. "Holly dediğin şu kız... Sahte kraliçe olsa ya?" dediğinde onun bi iş için uygun olduğunu düşünmüştüm, yaşı uymuyordu ama kim fark ederdi ki? Eminim o da buranın başına geçmek isterdi. Gözlerim heyecanla açıldığında ağzım da aynı şekilde açık kalmıştı, bu benim daha önce niye aklıma gelmemiști ki sanki? "Hemen bulmalıyız onu! Hemen," diyerek adımlarımı hızlandırdım. Önüme hızlıca geçip beni durdurdu. "Acele etmemeliyiz. Böyle işler aceleye gelmez." Kafamı iki yana sallayarak yanından geçtim. "Dalga mı geçiyorsun? Planını her an devreye sokabilir! Bir dakika sonrasını hayal edemeyiz, her an her şey olabilir. Ailemizi ve arkadaşlarımızı kaybedebiliriz," dediğimde göz bebekleri koyulaștı. "Ben de kimseyi kaybetmek istemiyorum Sora ama adım adım ilerlemeliyiz, koşarak değil. Festival gününü hatırla, acele ettiğimiz için bugün aranıyoruz," diyip duvara asılı aranıyor yazısını gösterdi. Hatalarla dolu çizilmiş suratım vardı ve altındaki yazılarda bulunursa paha biçilemez bir ödül verileceği yazıyordu.

"Holly'nin nerede olduğunu biliyor musun?"


queen of sinsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin