Bölüm 21

339 17 404
                                    

Gecikme için çok özür dilerim.

🌸

Hiç kalbiniz kırıldı mı?

Ya da hayır, doğru soru bu değil.

Eminim ki, kalbi kırılmayan insan yoktur.

Doğru soru şu;

Gerçekleri yüzünüze vurarak kalbinizi kırdılar mı?

Eminim ki, kırmışlardır.

Yiğit gerçekleri yüzüme acımadan söyleyince, kalbimin kırılma sesini bile kulaklarımda duyar gibi olmuştum. Bu his öyle berbat ki, gerçekler yüzünüze vurulunca, sanki yeni yeni farkına varıyorsunuz. Başkasından duyunca kabulleniyorsunuz istemeden de olsa. Her şeyin farkındaydım aslında ama sadece kabullenmek istememiştim.

Gerçeklerin sonu kalp kırıklığı olunca, dürüstlük gözüme pek de güzel bir huy gibi gelmiyordu.

Kalp kırmadan gerçekleri dile getirmek varken, acımadan söylemek neden?

Neden? diye sormak istiyordum.

Ben zaten her şeyin farkındaydım, neden acımadan dile getirdin?

Avucumu yağmura doğru tutmuş yağan damlaların elimin içinde saniyeler içinde nasıl yok olduğunu izliyordum. Şiddetli bir şekilde yağmıyordu yağmur, yeni yeni atıştırmaya başlıyordu. Daha fazla yağacak gibi de durmuyordu zaten. Dün akşam sofradayken Yiğit'in yüzüne bir kez bile bakmamıştım, gözlerinin üzerimde olduğunu hissetmeme rağmen. Abartıyor muydum bilmiyordum fakat kalbim kırıkken içimden yüzüne bakmak gelmemişti. Yemek yedikten sonra gitmiş, daha da gelmemişti.

Kalbimin kırık olma sebeplerinden biri ise, yüzüne bakmayarak onun kalbini kırmış olma ihtimalimdi.

Pencereyi kapatıp odanın tam ortasına geçtiğimde biraz dışarı çıkıp hava almanın bana iyi geleceğini düşündüm ve bahçeye çıkmak için odadan çıktım. Canım çok sıkkındı, güzel şeyler düşünemiyordum. Merdivenleri usul usul inerken, yağmur yağmasına rağmen bahçeye çıkmam pek iyi bir fikir değildi farkındaydım lakin evin içinde nefes alamıyormuş gibi hissediyordum. Düzlüğe çıktığımda bahçeye çıkmadan önce salona bakma gereği duydum. Salon kapısına doğru yürürken, Tuğba abla ve Uğur'un sesi kulaklarıma ilişti.

Uğur sesini yükselterek. "Anne yanlış yapıyorsun," diye söyleniyordu.

"Anneler yanlış yapmaz," diyen Tuğba abla Uğur'un minik burnunu sıkıyordu.

Beraber salonun ortasında oturmuş boyama yapıyorlardı. Beni fark etmemişlerdi henüz. "Ben bahçeye çıkıyorum," dedim, beni fark etmelerini sağlayarak.

Tuğba abla bana gülümseyerek baktı. "Tamam canım. Hava soğuk montunu giymeyi unutma."

"Unutmam," dedim salon kapısından ayrılıp portmantoya yönelirken. Asılı olan montumu alıp üzerime geçirirken, sokak kapısını açtım.

Soğuk hava yüzüme çarpıp geçerken, soğuğun bedenime iyi geldiği gerçeğini göz ardı edemezdim. Evden çıkıp kapıyı hafif aralık bıraktım. Eve tekrar girdiğimde kapıyı çalarak rahatsız etmek istemiyordum. Bahçeye adım attığım an gözlerim bahçe kapısına kaydı. Kapalıydı. Kapalı olması içimi rahatlatmıştı, geçen sefer ki gibi bir köpek faciası daha yaşamak istemiyordum.

Yağmur damlaları kararan gökyüzünden usul usul yere inerken, saçlarımın arasına düşen damlalar hoşuma gitmişti. Şiddetli bir şekilde yağmayacağı belliydi ama yine de bu işler ters yönde de hareket edebilirdi. Öyle olmamasını umarak bahçenin içinde gezmeye başladım. Bir yandan geziyor diğer yandan içime derin derin nefesler çekiyordum. Burnuma dolan ıslak toprak kokusu bana bir ân da Yiğit'i hatırlattı.

YARALI SERÇE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin