Gecenin bir yarısı hiç bilmediğim bir yolda korkuyla ilerliyorum. Yağmur şiddetini iyice arttırmış, şimşekler ardı ardına sıralanıyordu. Görüş mesafesi gitgide düşüyor, önümü görmekte zorluk çekiyordum. Bir yandan gitmek için can atarken diğer yandan ben ne halt yemeye çıktım bu saatte yola diye kendime kızıyordum.
Ayrılmamızın üzerinden tam 6 ay geçmesine rağmen beni her aradığında açmayı, sosyal medyadan takip etmeyi ve onu düşünmeyi bırakamayacak kadar güçsüz ve aciz hissediyorum kendimi. Hayat yaptığın seçimlerdir, sözünün yaşayan en bariz kanıtıyım. Kendimi son derece değersiz, bir çöp gibi görmeme neden oluyor bu durum. En zoru da tüm bunların sebebinin, benim olduğunu kabul etmek. Edemiyorum.
Kendimi kandırdığımı biliyorum ama suçu başkasına atmak kolay geliyor. Öte yandan bu işler hiçbir zaman tek taraflı ilerlemezdi ancak daha başından olmayacak bir şeyi oldurmaya çalışmak da çok aptalcaydı. Nasıl bu hale geldim ben? Çok başarılı ve güzel, bir genç kızım. Kendimi her ne kadar öyle görmesem de beni tanıyanlar hep böyle söylerler. Hepsi yanılıyor olamaz ya. Kendimi bu hale getiren benim. Her ne kadar kabul edemesem de gerçek tam olarak bu. Bunu ne kadar erken kabul edebilirsem o kadar daha az acı çekeceğim.
Çalan telefonun sesiyle irkildim. Arayan oydu. Ertan. Eski olan ama benim için eskide kalamayan sevgili. Yine bir sıkıntısı var ve yine beni aradı. Bende her zamanki gibi koşa koşa yardımına gidiyorum. Ne de aptalım.
İçimden geri dönmek geliyor ancak ya beni bir daha aramazsa ya onu artık hiç göremezsem düşüncesi beynimi kemiriyor, geri dönmeme engel oluyordu.
Israrla aramaya devam ediyor. Ellerim titreye titreye açıyorum.
"Alo! Marina"
"Alo! Ertan! Beni duyabiliyor musun?"
Ses kesiliyor. Korktuğum başıma gelmiş, telefonum kapanmıştı. Ertan bana olduğu yerin adresini telefonuma göndermişti .Yol takip programından bakarak yolumu bulmaya çalışıyordum ve bu da az olan telefonumun şarjını bitirmiş olmalıydı.
"Kahretsin!" Nasıl ulaşacağım ona? En kötüsü de gideceğim yeri bilmiyorum. Nereye gittiğimi bilmeden iki kilometre kadar gittikten sonra arabamdan değişik sesler gelmeye başladı. Birkaç kez öne yalpalayıp durdu.
Hayır, ne olur düşündüğüm şey olmasın, şuan hiç zamanı değil.
Yaklaşık iki haftadır arıza vermesine rağmen arabamı neden tamirciye götürmediğim için kendime küfürler savuruyordum.
Dağ başında gecenin bir yarısı, gökyüzünde fırtınalar koparken yolun ortasında tek başıma kalakalmıştım. Sinirden ağlamaya başladım. İçin için korkuyordum. Ne yapmam gerektiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir şeyler yapmam gerekirdi ancak ben kıpırdayamıyordum. Kısa süre sonra derin bir titreme beni kendime getirdi.
Arabayı kilitleyip orada kalmalıydım. Dışarısı benim için tehlikeli olabilirdi. Arabanın camından etrafı kolaçan ettim, görünürde hiçbir şey yoktu. Saatlerdir bir araba bile geçmemişti. Nasıl bir yer burası, kuş uçmaz kervan geçmez tenhalığında. Beni nerelere getirdin Ertan, bu kahrolası yerde ne işim var benim!
Bir ses geldi dışarıdan sanki felç olmuşçasına kıpırdayamadım biran sonra bir daha. Bu sefer elimde olmadan zıpladım oturduğum koltukta. Acaba bir hayvan mıydı ya da bir insan? Etrafıma bakındım, görünürde kimse yoktu. Tehlike anında yapabileceğim tek şey torpidodaki biber gazını kullanmak olacaktı. Tüm planım buydu. Sonra ses kesildi ve yaklaşık bir saattir hiçbir kıpırtı yoktu.
Gece yarısını bir kaç saat geçmişti. İyiden iyiye üşümeye başlamıştım. Karnımdan gelen gurultular, dışarıdaki yağmurun sesini bastırıyordu. Umarım geçen gün olduğu gibi kan şekerim aniden düşmezdi. Keşke daha önceden arabaya yiyebileceğim bir şeyler koymayı akıl edebilseydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARİNA
Mystery / ThrillerAmansız bir hastalığa yakalandığınızda size uzanan her eli çaresizce tutar mısınız? Peki, bu hastalığın tek bir çaresi varsa onun ne olduğunun önemi var mıdır? Marina, çok küçük yaşta annesini kanserden kaybetmiş ve babası ile iletişimi zayıf olan...