ASIM KARASOY Arabanın diğer ucunda oturan kız, yağmurun altında benimle o garip bakışmayı paylaşan kızla aynı kişi. Aynı keskin yüz hatları, neredeyse huysuzluk olarak tanımlanabilecek bir ifadeyi süsleyen hafifçe pembeye boyalı kalın dudaklar, bu mesafeden ne renk oldukları inkar edilemeyecek kadar belirgin olan yeşil gözler. Yüzünde dünyanın en durgun ifadesi. Lakin boş değil, sadece sessizliğin tamamladığı bir sakinlik. Yahut tenezzül etmeme. Bu kadar kısa süre içinde daha fazlasını tahlil etme fırsatı bulamadan arabadan inmek zorunda kalıyorum. Bir kere daha aynı kız, engel olunamaz bir süratle benden uzaklaşırken bu sefer ilkinde olduğundan daha çok canım sıkılıyor. EFLÂL ÇAĞAN Kaç zamandır dönüp dolaşıp yağmurun altındaki o ana varıyorum. Bütün o koşuşturmacanın arasında aniden fark ettiğim adamın hayali gözlerimin önüne çiziliyor. Sıradan bir günün ilginç bir tesadüfle bölündüğü o zaman aralığında sessiz ve eski bir kaide gibi her şeyin ve herkesin ortasında dikiliyor oluşundan daha çok, yüzündeki ve hatta teninden etrafına yaydığı o umursamaz havanın beni ele geçirdiği gerçeğinden bir türlü kurtulamıyorum. Sanki bütün dünya dönüyordu da Asım için o an kendi dünyası duruvermişti. Ne var ki bu acıklı ve dramatik bir benzetme değildi; içimdeki kopamayan fırtınanın acizliğinde bir hareketsizlikti onunkisi. Belki benim kadar aciz değildi, elbette değildi, lakin durgunluğunda bulduğum tanıdıklık hissi oraya çakılıp kalmamı sağlamıştı. YOKLUĞUNDAKİ SEN - ÇAĞANLAR 2
36 parts